Mozart
Bugün 250 Yaşında
Doğuda olsun, Batıda olsun, tüm
dünyada ve insanlık tarihinin her döneminde, yaşamın
her alanına ismini altın harflerle yazdırmış,
tarihe geçmiş, insanlığa mâlolmuş şahsiyetler
vardır. Bilimde, sanatta, siyasette insanlığın
müşterek mirasıdırlar. Sevilir, sayılır
ve anılırlar. Unutulmazlar. Nesilden nesile geçerek
kendilerini ölümsüz kılarlar!
Wolfgang Amadeus Mozart işte bunlardan biri. 27
Ocak 1756'da doğar, 5 Aralık 1791'de 36 yaşına
girmeden ölür. Avusturyalı klasik müzik bestecisi
Mozart günümüzde mûsiki sanatında ulaşılmazlığın
simgesi olarak kabul görmektedir.
Zira sıradan bir insan değil, gerçek
anlamda bir dahiydi. Babası keman çalan, birçok beste
yapmış ve keman için bir metod yazmış bir
müzikçiydi. Daha üç yaşındayken sekiz yaşındaki
ablasının çaldığı klavsen parçalarını
belleğine yerleştirip kendi kendine çalmış
ve herkesi şaşırtmıştır. Çirkin
seslere ve gürültülere hiç tahammül edemez, bayıldığı
olurdu. Aritmetik ve resime de yetenekliydi. Doğaçtan çalarak
dinleyenleri hayretler içinde bırakırdı. Beş
yaşında menuet, yedi yaşında konçerto ve
sekiz yaşında senfoni yarattı.
Çok zor beğenen kişiler olarak bilinen
Voltaire ve Goethe Mozart'ı çocukken dinlemiş ve bu
çocuk günün birinde klasik müziğin en büyük ustalarından
biri olacak demişler.
Mozart'ın sağlık durumu pek iyi değildi.
Ama o bunu hiç önemsemiyor, keyfini bozmuyordu. Maddi durumu
hiçbir zaman iyi olmadı. Yaşamı boyunca para sıkıntısı
çekti. Ona övgüler yağdıran krallar çok cimri
davrandılar. O da özel dersler ve halk konserleri
vererek hayatını kazanmaya çalışıyordu.
Viyana'da yokluk içinde öldü. Mezarının nerede
olduğu bilinmiyor. Katedraldeki cenaze duasına
sadece altı kişi katıldı. Rivayete göre o
esnada şiddetli yağmur yağıyormuş, o
nedenle aceleye getirilerek kendisini dilenciler için ayrılan
bir mezara gömmüşler. (Acaba o altı kişiden
birisi de "Adaletin bu mu dünya" türküsünün
bestecisi ozan Ali Ercan mıydı?)
Müziğin
bu dahi çocuğuna reva görülen bu davranışın
utancını duyan Viyana şehri onun 32.ölüm yıldönümünde,
mezarının bulunduğu varsayılan yere bir
heykelini dikti. Gerçek değeri çok sonradan anlaşılan
Mozart için şu yorum yapılır : "Bir başka
gezegene gidiyordu, yolu dünyamıza düştü,
insanları mutlu etmek için besteledi; umut, neş'e
ve iyimserlik dağıttı, otuz altı yıl
süren konukluğu sona erince yine geldiği gibi gitti".
Kötü
koşullara rağmen, olağanüstü karakteri
sayesinde iyimserlik ve toleransı savundu; çektiği
yalnızlık acısına rağmen insanlara
olan sevgisini eksiltmedi. Babasına yazdığı
bir mektupta şöyle diyordu: "Artık Salzburg
Sarayının hizmetinde değilim ve hayatımın
en mutlu gününü yaşıyorum. İnsanları
onurlu ve soylu yapan kalbidir. Kont değilsem de içimde
bir sürü konttan daha çok soyluluk var."
"Figaro'nun
Düğünü" o çağ için devrimci bir eserdir;
XVI. Louis'ye soyluluğun çöküşünü haber vermiştir.
Baş kahraman Figaro bir soylu değil, bir soylunun
hizmetçisidir.
Ölümü
daima "yaşamın son amacı", "insanın
en yakın arkadaşı" olarak yorumluyordu.
Sanki bu dünyanın insanı değildi. Kendisini
yeryüzünde bir konuk gibi hissederdi. Hep ölüm anını
düşündü ve ömrünü boşa harcamadı. Ölümü
alın yazısı idi, fakat ölümsüzlüğünü
kendisi yazdı; kendisini çalışmaya adadı.
Yeteneğini insanlığın hizmetinde kullandı.
Çek
asıllı Amerikalı müzikolog Paul Nettl'in
Mozart'a ilişkin yorumu ilginçtir : "Mozart insanlığa
fırtınalı ruhları sakinleştiren, acıları
gideren, monoton ve melankoli dolu zamanı güzelleştiren,
insanlara sevinç veren, onlara güzel duyguları aşılayan
müziği ile hizmet etmiştir." Bütün
eserlerinde güzellik ve sevgiyi daima ön plana çıkarmıştır.
Eserlerinin hepsinde yalınlık ve dinginlik egemendir.
Mozart'a göre "melodi müziğin özüdür".
Mozart
için Türkler'in ayrı bir önemi vardır, Türkler için
de Mozart'ın.
Osmanlıların
Viyana'yı kuşatmaları sırasında ve
sonrasında, Avrupalılar, özellikle de
Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun yurttaşları,
Türklerle yakın ilişkilere girmişlerdir. Kuşatma
dağılıp Viyana kurtulunca, daha önce korkulan
düşman artık merak konusu olmaya başlamıştı.
Osmanlı giysileri hem erkekler, hem de kadınlar arasında
moda olmuş, Mozart'ın da tiryakisi olduğu Türk
kahvesi Viyanalıların yaşamına bir daha çıkmamak
üzere girmiştir. Kahvaltıda afiyetle yediğimiz
ay çörekleri, yani kuruasanlar (Fransızcada "croissant")
şeklini Osmanlı Sancağının ucundaki
hilâlden almaktadır. Mehter takımının
vurmalı ve üflemeli çalgıları da Avrupa
askeri bandolarını etkilemiş, mehter müziğinden
Mozart başta olmak üzere çok sayıda besteci
yararlanmıştır.
Türklerle
ilgili konular müzikli sahne oyunlarının en gözde
malzemesi durumuna gelmiş ve bu gelişme 18.yüzyılda
Avrupa'da "Türk Operası" akımını
yaratmıştır. Bunların en ölümsüz olanı
ise Mozart'ın "Saraydan Kız Kaçırma"
adlı operasıdır. Böylece, Mozart Avrupa'da ilk
kez Türklere sempati ile bakan, düşman değil,
"insan Türk'ü" canlandıran bir eser ortaya
koymuş oldu.
Günümüz
Avusturya'sında yaşasaydı türkofillikle (türkseverlik)
suçlanırdı şüphesiz. Önemli değil,
onlar bizi sevmeseler de, biz Mozart'ı severiz!..
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Mozart
Bugün 250 Yaşında
UĞUR’suz
bir günün düşündürdükleri!..
Kurban
Bayramı Arifesinde Bazı Görüşler
Epifani
Yortusu ve Kral Galetası
Düşünüyorum,
Öyleyse Varım
(Descartes)
Yılbaşı
Gecesi Yaklaşırken
Ankara-Brüksel
Diyaloğu...
BREL
en büyük Belçikalı seçildi
Çağdaş
Uygarlık
Yolları
Mayın
Döşeli
Adile
Naşit: Vazgeçilmez ve bir daha gelmez…
İntihar
Komondosu Belçikalı
Meryem
Dil
ve Aşağılık
Duygusu
ÖEK
Üçlüsüne Ne Oldu?
Bayram
Geldi Neyime
Ramazan
Bayramınızı candan kutlarım!...
Ah
Mutluluk Ah!..
Değişim,
Gelişim ve İlerleme
Sınıftan Atılan "İnkarcı"...
Avrupa,
Avrupa, Duy Sesimizi...
La
Brabançonne ve İstiklâl Marşı
Darbelerle
Dolu 55 Yıl
Tükenen
Ömürler
Gurbetten
Gelmişim...
Lahey'de
Kısa Bir Günden İzlenimler
1950’den
Mektup Var…
Nereden
geldik, nereye gidiyoruz?
Tutarlılığa
Davet
Köprünün
altından daha çok sular akacak
SAYFA
BASI
|