Hayatın içinden Y
ı l m a z K u z u c u
|
|
yilmazkuzucu@web.de
|
Son
kalemiz „Aile“„out“ mu oluyor?
Bu
ay size bin kadar gencimizin „aküyü doldurmak“ konulu 4
günlük kampından bahsedecektim ki ; aileden muzdarip
iyi bir arkadaşımdan ağlamaklı bir telefon,
aşağıdaki yazıya yöneltti beni.
‘O´nun işaretlerinden biri de, sizi cezbeden, kendi
cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi
ve şefkati yerleştirmesidir: bunda, kuşkusuz düşünen
insanlar için dersler vardır.30/21
Biz insana ana-babasına karşı iyi davranmasını
tavsiye etmişizdir, zira annesi onu (karnında)
Güçlükle taşımış ve doğurmuştur…sonunda
(büyüyüp olgunlaşınca): „Rabbım! Bana ve
ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin hoşnut
olacağın yararlı işler yapmamı sağla;
soyumu da iyi insanlar yap. Ben sana yöneldim; ben kendini
sana verenlerdenim“ der. 46/15
Annelik sade 9-ay karnında taşımak değil,
uykusuz geceleri, 12-ay emzirmesi, bakıp büyütmesi
koruyup kollaması, ve karşılıksız-sınırsız
emekleri hakkıyla anlatmaya ciltler yetmez. O sır
Allah´ın ona bahşettiği rahmette gizlidir. Çocuk
büyüyüp delikanlı olunca bile bir saat geç gelse veya
eline diken batsa, ciğeri yanar ananın. O yüzden:
„Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar“
denmiştir.
“Bana
okuduğunuz kitapların en güzelinin hangisi olduğunu
soruyursunuz, söğleyeyim:
Annemdir” Abraham Lincoln
Bunaldığın anlarda başını yaslayacağın
bir omuzdur anne.
Yoksa binlerin, milyonların içinde bile yalnız
kalırsın. Velhasıl eşiyle dost ve arkadaş
olabilen anne, problemlere birlikte çözüm üretebilir. O
derin sevgi, saygı ve anlayışı da
beraberinde getirir, o da hayatın iniş-çıkışı
ve problemlerine karşı dayanma gücü verir.
İmandan
sonra birinci vazifemiz ana babanın kalbini kırmamaktır.
Onlar, bazıları için ne kadar kötü gibi görünseler
bile, yine de herşeyin üstünde hakları vardır.
Onların kalbini kiranin ibadeti kabul olmaz.
Kısacası
yüce dinimiz, kadını (anneyi) en fazla çocuklarının
eğitiminden sorumlu tutmuştur. Erkeği ise kadının
bu sorumluluğunu gerektiği şekilde yerine
getirebilmesi için tüm imkan ve şartları sağlamaktan.
Bu yüzden yuvayı
sadece dişi kuş değil, iki kuş yapar.
Tabi ki o ulvi annelik sadece yedirip, içirip, büyütmek,
giydirmek, dil öğretmek ve madden korumak değil,
ruhi açlığınıda dikkate almakla tam olur.
Elbette annelik elinde lokmayla çocuğun ardından koşma
da değildir. Zaten fıçı gibi olmuş çocuğa
„ne yapıpda vitaminli gıdalardan yediririm“
derdinden başka gıdaları da düşünenler
gerçek annedir.
Çocuklara babayı kötüleyen ve ondan herşeyi
saklayan sözde (kurnaz) anneler sonunda bir gün kendileri de
saygıyı yitirir duruma düşünce yanlız
kalabileceklerini ah bir bilseler.
Anne var, evlada mal-mülk kazandırır, anne var kişilik,
ahlak ve edeple donatır.
Anne var ihmalden geç aklı başına gelir, sonra
yardıma koşar eğitim yerleri, gönül erlerine
:„alın bileziklerimi, yeterki kurtarın evladımı“
diye feryad eder. Anne var akrabayı, sülaleyi toplar güçlendirin,annne
var dağıtır. Anne var akıllıdır,
hissi davranmaz çatlar sızdırmaz çocuklarına
her olumsuzu, eşini yüceltir, her anında yanındadır.
Anne var, dersine
yardım edemeyince çocuğun, defterini alıp sokağa
fırlar „belki yoldan biri geçer de, sorarım“
diye. Elbette o evladın alacağı diplomayı
evvela hak eden o annedir.
Anne var, doğmadan başlar sancısı, “nasıl
yetiştiririm” diye: kitaplar okur, derslere katılır,
özel zevklerinden vaz geçer, sigara ve içkiye asla yanaşmaz,
ders saati televizyon dahi açmaz. Adeta çocuklar için yaşar.
“Çocuğunuz Sonderschule lik” yazısı
gelmeden bulur dersanelerin yolunu, esirgemez paradan puldan,
birirkime değil, eğitime endekslidir o.
„Güzel bir yazı“ diye geçen yayınladığımız
Bayern´den bir annenin oğluna mektubunu mutlaka okumalı
anne-babalar (www.turkpartner.de).
Bizler, „Plevne kalesinden çıkmam“ diyen Osman Paşa´ların
şanlı direniş tarihlerini okuyarak büyüdük.
Belli bir kültür getirdik buraya, ayakları yere basan.
Burada son model silah ve metodlarla kuşatılmış
aile kalelerini koruyan ve direnen ana-babaları yazacak
yeni tarih. O isimsiz Osman´ları, Ayşe´leri, Fatma´ları.
Bugün bir aileyi korumak, Plevne´yi korumaktan daha kolay değil.
Sorumsuz bir çevrede, bahçesiz, daracık ve üst üste
evlerde üç-dört çocuk büyüten anneler. Henüz deprasyona
girip, akıl ve sıhhatlerini yitirmemişlerse,
velhasıl her yönden gelen oklara siper ettiği göğsünü
ve ayaklarını omuzlarımızda gezdirmeliyiz.
Onları ağlatarak gülünemez, duaları alınmadan
hiç bir iş rast gitmez.
Cennet yarın onların ayakları altında
olacak ama, bugün de başımızın üstüne
alıp, onlarla yükselmeye firsatımız yok mu?
Sağlıklı çocukların yetişmesinde
aile, okul ve çevre saç ayağı birbirini tamamlamalıdır. Okula
etkimiz yok, tamamen yaban ve materyalist felsefe ağırlıkı.
Oralar, adeta çocuklarımızı gönderip eve sağlam
gelmelerini beklemekten başka çaremiz olmayan yerler;
„gir ateşe, yanmadan gel“ demek gibi bir şey.
İkincisi, onlara en uygun çevreyi oluşturabilme
cehdimiz. Üçüncüsüyse en fazla insiyatif
imkanımız olan aile,
yani iç kale.
Velhasıl durum hiçte iç açıcı değil:
„evlatlar isyan eder, babalar sorumluluktan kaçarsa,
anneler psikyatrist arar, yani kaleler topyekün alev alır,
feryadlar göğe yükselir, AİLE,
yani tek güvendiğimiz „son kale“miz.
Daldan düşen halden anlar der Nasreddin Hoca: Bana
doktor değil, daldan düşen getirin“ dediği
misal, ilgililer uzmanlarıyla sempozyumlar tertiplemeli
ve hal çareleri aranmalıdır zira yarın çok geç
olabilir.
Selam marufu artıran ve son gücünden sonra ALLAH a sığınanlara.
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Son
kalemiz „Aile“„out“ mu oluyor?
„Moschee
Weg“ ve Yeni Cami
Sanat,
para, ahlak
Bir
başka açıdan Diyalog
Vurdumduymazlığa
çare ne?
Estetik,
armoni ve renklerin dili
Mutluluk
(formülü) ertelenemez
Almanyadaki
yeni neslin tarih bilinci
„Çocuk
kuyuya düşmeden“
Aşk
gibi okumak
Güzel
bir yazı
Bireyselleşmenin
sessiz depremleri
Herseye
rağmen
Batıdan
bir iç muhasebe
Huzur
yazıları
Sağlıklı
değişim
Her
ayrılık
Kimse
sizin yerinize düşünmez
Sözlerin
özünden
Mektup
SAYFA
BASI
|