Taha
Akyol'a açık mektup
Sayın Taha Akyol Türkiye'nin önemli köşe yazarlarının
başında gelir. Çok büyük bir ihtimal ile Akyol'un
akademisyen olmaması ve basını tercih etmesi Türk
bilim hayatı için önemli bir kayıptır. Çünkü
her köşe yazarı gibi Akyol büyük bir zaman baskısı
altında yazılarını üretmektedir. Oysa
akademisyenin büyük zaman baskısı altında
olmamak gibi bir lüksü vardır. Taha Akyol'un böyle bir
"lükse" sahip olmasını dilerdim.
Bundan Türk bilim hayatı istifade ederdi.
Taha Akyol özellikle son yıllarda Türk milliyetçilerinden
görüşlerinden dolayı artan ölçüde tepki
almaktadır. Ancak Akyol'a karşı tepki veren
Türk milliyetçilerinin tepkilerinde "Taha ağabeylerine"
karşı kırgınlığın izlerini
görmemek mümkün değildir. Türk milliyetçileri özellikle
12 Eylül öncesi "Hergün" gazetesinden Taha
Akyol'u hatırlayanlar, Türkiye'nin federasyon üzerinden
parçalanmaya sürüklendiği bugünlerde bence haklı
ve doğru olarak Taha Akyol'un yaklaşımını
çok yumuşak buluyorlar.
Belki başkası söylese tahammül edecekleri görüşleri
Taha Akyol söyleyince kızıyorlar. Çünkü,
neticede Taha Akyol, "Taha ağabey". Ülkücü
camiada kazanılan "ağabeylik" unvanı
çok önemli bir sıfat ve bütün bir yaşam boyu
omuzlarda taşınıyor. Sanıyorum Taha
Akyol'da bunu bildiği için kendisine Türk milliyetçilerinden
gelen eleştiriler karşısında susuyor. Ve
belki de ruhunun derinliklerinde "keşke bende aynı
şeyleri söyleye bilse idim ama benim Türkiye tahlilim
biraz farklı" diyor.
Taha Akyol'un son haftalarda Türk milliyetçiliğini değerlendirmek
için yazdığı yazıları okurken aklıma
gelenlerdi yukarıda yazdıklarım. Akyol, Türk
milliyetçiliğini değerlendirirken, bazı Türk
milliyetçilerini "Nihal Atsız Hocanın"
çizgisine kaymakla ve Atsız Hoca'nın Türk
milliyetçiliği yorumunun da ırkçı, sığ,
kaba kuvvete dayanan bir zemin oluşturmakta olduğunu
ileri sürüyor.
Bu suçlamaları rahmetli Atsız Hoca'ya yapılan bir
haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Rahmetli Atsız Hoca, katıksız bir Türkçüdür.
Ancak Atsız Hoca, Avrupa tipi bir biyolojik ırkçı
asla olmamıştır. Atsız'ın Türk tanımı
dikkatle incelendiğinde Ziya Gökalp ile Atsız arasında
çok büyük bir fark olmadığı görülecektir.
Atsız, "Türk halkı değil, Türk
milletiyiz" adlı makalesinde Türk'ü tanımlarken
şöyle demektedir: "Türk milleti nedir, kimler Türk'tür
diye sorulacak. Türk milleti, Türk kökünden gelenlerle Türk
kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş
kimselerden meydana gelen topluluktur.... Şuuraltında
veya duygularının gizli yönünde başka bir
ırkın şuur ve özleyişini taşımayan
kimselerdir. Türkçülere yedi, hatta yirmi kuşak
ilerisine kadar soy kütüğü arayan kimseler diye iftira
ediliyor. Tatbik kabiliyeti ve araştırma imkanı
olmayan bu safsatalar, ancak Moskofçuların veya başka
düşmanların uydurmalarından ibarettir. Her
zaman verdiğimiz örnekleri yeniden tekrarlayalım.
En büyük Türkler'den birisi olan Yıldırım
Beyazıd'ın anası Türk değildir. Hangi Türkçü
onu Türklük kadrosundan çıkarmıştır
veya çıkarabilir? İstiklal Marşı şairi
Mehmet Akif'in babası Arnavut, ülküsü de Türkçülüğe
aykırı olan ümmetçilik olduğu halde hangi Türkçü
Mehmet Akif için Türk değildir demiştir? Mesele Yıldırım
Beyazıd veya Mehmet Akif kadar Türk olabilmektir."
Atsız böyle diyor. Bu satırlarda "Ne mutlu Türküm
diyene" şiarı çınlamıyor mu? Atsız''a
yapılan ırkçılık suçlaması haksız
bir suçlamadır. Atsız'ın tepkisi, komünizmi
veya siyasal ümmetçiliği gizli bir ırkçılık,
etnikçilik olarak yapan gizli Türk düşmanlarına
karşıdır. Atsız'a yapılan bilimden
felsefeden anlamaz ve onları dışlar açıklaması
da yanlıştır.
Atsız ciddi bir filozoftur aslında. Bir filozofun "Anlamayız
hayatı felsefeyle ilimle, hayat çelik ellerle atılan
zar olmalı" sözünde bile derin bir felsefe
vardır. Ve bu cümle ile Türk milletinin binlerce
senelik, devlet, devlet felsefesi ve hukukunu inkar etmez. Bu
cümle sadece Yunan ordularından yeni kurtulmuş
Anadolu'nun bir Türk evladının şımarık
İtalyan emperyalizmine karşı çığlığıdır.
Atsız Hoca ile tanışmadım. Ancak onun zarif bir insan,
bir İstanbul efendisi olduğunu biliyorum. Evine
gelen üniversite öğrencilerine dahi çay servisi yapan
ve elinden tepsiyi almaya çalışan yirmi yaşındaki
gençlere "siz konuksunuz. Türk töresi konuğa
hizmeti emreder" diyen bir Türk çelebisini, İstanbul
Adliyesi önünde çıkan Pamuk olaylarını
izahta kullanamayız. Üstelik adliye önündeki tepkinin
gerçek anlamını anlamak Türkiye'nin geleceği
açısından çok önemlidir.
Son söz. Sayın Taha Akyol, "Kürtçülük”
meselesini ideolojik gözlük takmadan, samimi olarak anlamaya
çalışarak ve Türkiye'nin bütünlüğüne yürekten
inanarak çalışan aydınların önde
gelenlerindendir. Ancak, Kürtçülük meselesinin ürettiği
"Türk meselesine" göz yumulur ise Kürtçülük
meselesi konusunda öğrenilenler hiçbir işe yaramaz.
Hiç kimse bu ülkede Türkler yaşamıyormuş
gibi yapamaz. Bunu yapmaya çalışanların aldıkları
dersin adı "İstiklal Harbi"dir.
27.12.2005
SAYFA
BAŞI
Yazarın
diğer
yazıları:
Taha
Akyol'a açık mektup
21.
Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Kimlik
Meseleleri
Irak
Savaşı Ve Amerikan Sermayesi
Kürtçüler
Yalan Söylüyor
Farklı
Bir Kürt Projesi (mi)?
Kürdistan
projesi
PKK
“Vali”yi Görevden Aldıd
Türk
Subayı Kimdir 2?
Türk
Subayı Kimdir?
Devlet
Yok
Telafer
Dayanışma Komitesi
Muhterem
Paşam
Atatürk
Kanuni
Sultan Süleyman'dan Şahin Bey'e
"AB
Faşizmi" ve Cumhuriyet Bayramı
"Öfke
Baldan Tatlıdır"
SAYFA
BASI
|