Hırsız
«Sen
yangınlar için değil, aydınlıklar için kıvılcım ol!»
Süleyman yoksul düşmüştü… Oğluna : « Oğlum Dipsiz, zengin
birisinin evine gir… Seni idare edecek bir şeyler yürüt… Hiç
olmazsa bir iki ay, it gibi aç yatıp kalkma… Bak adamlar
sepet sepet eşya taşıyorlar evlerine… Herkeste para var! Bir
sende yok! Uyuz gibi yaşama artık! Sonra... hiç olmazsa bana
da faydan dokunur... Senin sayende benim mideme de etliler,
sütlüler ve tatlılar girer...»
Bu sözlerinden sonra yine aç yattı yatağına... Karanlığı
içine çeke çeke uyumaya çalıştı... Kazınan midesi,
guruldayan bağırsakları onu uyutmuyordu.
Ertesi gün babasının sözlerinden etkilenen Dipsiz, plan
yapmak üzere çevreyi dikizlerken evlerine çantalar
içerisinde yiyecekler taşıyan bir adamla, kucağında küçük
çocuğu bulunan bir kadın dikkatini çekti. Kendi kendine :
«Oğlum dipsiz! Şimdi şu insanları bütün halleriyle iyice
incele! Babanın sözlerinden etkilenerek, söz gelişi
hırsızlık yapmak için bu eve girersen… Olur ya tam içerde
olduğun sırada şu genç kadın gece yarısı uyku sersemliğiyle
helaya gitmek için ayağa kalksa ve karanlıkta izbandut gibi
iri yarı seni görse... Olur ya korkudan dili dişi kilitlenip
ölse... Ya da bağırmasın diye münasip bir biçimde sen onu
boğazlasan... Rahatlayacak mısın? Şu küçük yaştaki çocuk
annesiz kalsa, sonra da senin gibi dipsiz bir insan olsa
kazançlı mı çıkacaksın? Bu vicdansızlığı içim kaldırmıyor!
Tırnağın varsa başını kaşı...»
Semt pazarının sona ermesinden sonra sandıkların içinde
unutulmuş ya da yerlere dökülmüş sebze ve meyvaları bir
sandığa doldurarak evlerine götürdü. Güzelce temizledikten
sonra onlarla bir tencere yemek hazırladı. Babasıyla akşam
üstü afiyetle yediler.
Babası Süleyman uyuduktan sonra o; gece yarısı kimin evini
soysam, hangi eve girsem diye hayaller kurarken uzun süre
uyuyamadı. Sonra, buz gibi yorganın altında, kıvrıla
kıvrıla uykuya daldı…
Rüyasında bir siyasi parti lideri bir meydanda halka nutuk
atıyordu… Oraya yaklaştı… Orada bulunan adamlardan birine :
«Bu adam kim? Niçin böyle avazı çıktığı kadar bağırıp
çağırıyor?... Maksadı ne bu gamsız adamın ? » dedi.
Adamcağız usulca :
«Aydınlık Kovalama Partisi’nin Genel Başkanı… Niçin bağırıp
çağırdıklarıyla da hiç kimse ilgilenmiyor… Yukarı tükürürsen
bıyık, aşağıya tükürürsen sakal var… Tek tüküreceğin yer
kalıyor… yani karşındakilerinin utanmayan yüzlerinin tam
ortasına tüküreceksin!» Dipsiz, yüksek sesle : « Adamın
içi gibi yüzü de karanlık… Desene aydınlığı kovalaya
kovalaya kendileri gibi bizi de karanlıkta bırakacaklar!»
Dipsiz bir başka adama yaklaştı : « Bu adamın konuştukları
doğru mu?»
Yaşlı adam : « Ülkemizde sen hiç doğrulardan bahseden
siyasetçi gördün mü? Koltuk için, çıkar için bunların
yemedikleri nane kalmadı… Hele hele bunlar, hem bize dost
olmayan dış güçleri kendilerine rehber ediniyorlar, hem de
yakınlarını zengin etmek için ülke topraklarını halka temiz
su veren dağ ve ormanlarımızı ona buna talan ettiriyorlar…
Dindarlık kisvesi altında dinsizlerle, insanlık
düşmanlarıyla, katillerle ortaklık yaparak güya ülkemizi
yönetiyorlar! »
Dipsiz ona : « O halde bu kötü siyasetçilerin her
yaptıklarını onaylarcasına sen niye bu meydandasın! Senden
ve benden haberleri olmayanları İğrenç halleriyle bizleri
aşağılayanları yalnız ve desteksiz bıraksana! »
Dipsiz’in bu sözü yaşlı adamı oldukça etkilemişti. Önündeki
bir kişinin omuzuna dokunarak : « Oğlum Kemal çocuklarıma ve
torunlarıma haber ver de vakit kaybetmeden buradan
uzaklaşalım…»
Eğilerek Dipsiz’e : “ Ben 110 yaşındayım…çocuklarım ve
torunlarımla burada tam dört yüz on kişiyiz… Şimdi burayı
üç dakika da terkedeceğiz… Aydınlık Kovalama Partisi’nin
genel başkanı biz gittikten sonra cinlerle konuşacak!…»
Kemal’in ıslık sesiyle birlikte yaşlı adam önde, diğerleri
arkasında meydanı terkederlerken Aydınlık Kovalama
Partisi’nin yöneticileri ne olup bittiğini anlamadan bir
yalnızlık içerisinde, boşlukta üç beş kişiyle kalarak,
şaşkınlığa düşmüşlerdi.
Dipsiz uyandığı zaman uzun süre gördüğü rüyayı yorumlamaya
çalıştı ... Rüyasından etkilenerek bir kişiyle bile olsa
sonuçları farklı olaylara sebep olabileceğini öğrenmişti.
Kendi kendine : «Oğlum dipsiz, yaşadığın toplum içinde öyle
bir kişiyi bul ki, hem sana hem de çevrene faydalı olsun!
Bu kötüleri yalnız bırakma veya güçsüzlere destek olma adına
da olabilir. Bizim halimizi nasıl hiç kimse bilmiyorsa,
bizim gibi olan binlerce kişi de bilinmiyor! Haketmeyen
birilerine zarar vererek kendimize faydalı olma yerine,
kendimizi güçlendirerek başkalarına gerekli etkiyi
göstermeliyiz.»
Süleyman bir akşam üzeri, her zamanki sözlerini
tekrarlayarak oğluna : « Oğlum Dipsiz, zengin birisinin
evine gir… Seni idare edecek bir şeyler yürüt… Hiç olmazsa
bir iki ay it gibi aç yatıp kalkma… Bak adamlar sepet sepet
eşya taşıyorlar evlerine… Herkeste para var! Bir sende yok!
Uyuz gibi yaşama artık! Sonra... hiç olmazsa bana da faydan
dokunur... Senin sayende benim mideme de etliler, sütlüler
ve tatlılar girer...»
Dipsiz bu kez öfkeli bir şekilde babasına : « Bir baba
olarak benden istediklerini hiç gözden geçirdin mi? Bir eve
hırsızlık için girsem, olur ya, ev sahibi beni alnımın
ortasından çatır çatır vursa ve bu sebeple eve getirilen
benim cesetimle, senim midene etliler, sütlüler ve
tatlılar mı girecek? Ya da hırsızlık yaparken ben
birilerinin ölümüne sebep olsam, sen bir yerlerine kına mı
yakacaksın? Yoksa hükümet meydanında kalça kıvırarak dans
edip oynayacak mısın? Senin ve benim değerimiz yoksa,
başkalarını da mı değersiz zannediyorsun?
Süleyman :
« Aman tövbe, de oğlum... Allah benim canımı alsın da senin
acını bana göstermesin! Ya da birinin ölümüne sebep olup
katil olma! Bak bu anlattıkların benim hiç aklımdan
geçmemişti…
Dipsiz :
« Şimdiye kadar senin aklından ne geçti ki... Beni okutup
adam etmek aklından hiç geçmedi! Beni annesiz bırakmamak
için annemi dövmemek ve dertli etmemek aklından hiç geçmedi.
Yıllardır, akşamlara kadar kahvehanelerin pis havalarını
solumamak ve bir kazma alıp kötülere, uğursuzlara mezar
kazmak veya orada burada rençberlik yaparak helalinden para
kazanmak aklından hiç geçmedi. İyiyi, güzeli düşünmek,
insanlara mutluluk vermek, kötüyle iyiyi ayırt etmek
aklından hiç geçmedi!
Süleyman : « Çok ağır konuşuyorsun oğlum… Beni
utandırıyorsun? »
Dipsiz : « Bak adamlar evlerine sepet sepet eşya taşıyorlar
… diyorsun! Sen mi kazandın evlerine götürdükleri sepet
sepet eşyaların paralarını! Hazıra konmak, emeksiz ve
haksız para kazanmak sana hiç yakışıyor mu? Utanıyorum
senden… Bir de Müslüman ismi taşıyorsun? Yani Süleyman
adıyla haksızlıklara, kötülülüklere sebep olmaya
çalışıyorsun. Sen örnek ol… Ben de senin yaptıklarını
yapayım. Yarın cansız cesedin musalla taşına konulduğunda
« Oğlum Dipsiz, zengin birisinin evine gir… Seni idare
edecek bir şeyler yürüt… Hiç olmazsa, bir iki ay it gibi aç
yatıp kalkma… Bak adamlar sepet sepet eşya taşıyorlar
evlerine… Herkeste para var! Bir sende yok! Uyuz gibi yaşama
artık! Sonra... hiç olmazsa bana da faydan dokunur... Senin
sayende benim mideme de etliler, sütlüler ve tatlılar girer...»
dediğini mi hatırlatayım insanlara! Yoksa… Yoksa babam
yaşarken bir sineğin kanadını dahi incitmedi mi diyeyim?
Ölmeden önce annemle
helalleşebildin mi? Benimle hangi yüzünle
helalleşeceksin?... Eğer beni yanında evlât olarak görmek
istiyorsan yarın sabahtan itibaren kendine kahvehaneyi
yasaklayacaksın... Yine yarından itibaren birlikte amele
pazarına gidip ellerimize birer kazma ve kürek alıp
rençberlik yapacağız... Kimseye zarar vermeden yaşamanın
yollarını araştıracağız! »
Süleyman gözyaşlarını tutamadı ve oğluna sarılarak : «
Şimdiye kadar bana böyle ders veren olmadı oğlum... Sağol
evladım! Sana şu an söz veriyorum. Yarın sabahtan itibaren
kahvehaneyi kendime yasaklıyorum! Ve... yine yarın sabahtan
itibaren de seninle elime kazma ve kürek alarak iş aramaya
gideceğim... Her ikimiz de şu andan itibaren yangınlara
değil aydınlıklara kıvılcım olacağız!»
Ağlayan sadece Süleyman değildi… Dipsiz de gözyaşlarıyla
babasına teşekkür ediyordu.
Ankara, 04.11.2007
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Hırsız
Bedava
Unutmayın
ki dünya sizin gördüğünüz gibi değil
Şehirlerleşme
ve etkinleşmeler
Siz
benim geride bıraktığım yollardasınız
Yağmurdan
faydalanma yerine zararlarına seyirci kalınıyor
Şehirleşme
Yolcular
Biber
yiyen acısına da katlanır
Vah
be sizi de satın
aldılar!
Sana
" Bir Gecede Kal" Demem
İhanet
Kapıları
Siyah
Çelişkiler
Demokrasi
Çarkı
Hayata
Bakış
Dilde
Bozulmalar ve Kültür Yozlaşması
Gölgeler
Utanmazlar
Nasırlı
Eller
Hamamlar
Referandum
ve halkın ortaya çıkan tepkisi
HANGA
HUNGA
Dar
Kapı
Suçlar
vadisi
Sözlerimden
duman çıkıyor
Sen
ne biçim insansın?
Yorgun
değiliz biz türküler varken...
Gurbet
ve Tutkular
İçinizdeki
şehir
Küçüktüm
küçücüktüm
Yan
Kesit
Çağın
üzerindeki karanlıklar
Arayış
Hazır
mısınız çocuklar?
Varoluş
üçgeni
Öğretmenim
Acılar
karla kaplanırken
Savaş
Dansları
Karanlığa
savaşla yazılanlar
Gurbet
Çiçekleri
Çöpçü
kardeş
Kapar
kapılarını dostlarına
Ne
zaman başımı kaldırsam
İnsanları
tanımak istiyorum
Üzerimize
ağları ördüler
Yargılanışım
SAYFA
BASI
|