Sanma
ki, sanadır hasretim...
Mevsim
şubata ait.
Yüreğim gidişine hüküm giymiş.
Her zamankinden daha yorgun.
Ve daha müsaitim
isyan bayraklarını çekmeye.
İçimde aşkın amansız anarşisi.
Vurulmuşum bir kere.
Ciğerimi komuş da gelmişim.
Sanma ki, sanadır hasretim...
Adını,
böyle bir şubatta bellemişim.
Namluları şakağımda ihanet adına ne
varsa,
Süngüler fukaralıktan almakta emri.
Kuşatılmış şehirlerindeyim sensizliğin.
Aylardan Muharrem.
Ve ben öylesine durgunum.
Anamın aşure kazanında pişmiş çocukluğum.
Umut topraklarına vurmuşum kendimi.
Ellerim nasır bağlamış tutkudan.
Düşmüşüm.
Üzülmüşüm.
Ben hayatı,
Annemin rüyasında görmüşüm.
Sanma ki, sanadır hasretim...
Gidişini,
yüreğime not düşmüşüm.
Hadi!
Hadi, deyip kapayabilsem gözlerimi
Ve demir alsam bu umutsuzluk limanından.
Açılsam geçip gittiğin yerlere.
Buluşsam kokunu bıraktığın sahillerle...
Sanma ki, sanadır hasretim.
Ben hasreti gidişin belledim.
Şubatları hep sen belledim.
Bak ki, yılda bir kez gelirsin işte.
Bu yıl Şubat Muharrem’le elele...
Sana
ve yaşanmamış bir çocukluğa
uzayıp gittim işte...
Sanma ki, sanadır hasretim...
Sanma ki, sanadır hasretim...
20.02.2005
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
Sanma
ki, sanadır hasretim...
İnna
lillahi...
Adını
bilmeyen şehirler…
Kıpkırmızı
bir öpücük
Sana
yüreğimi bırakıyorum
O
yağmurlar
Sensizliğe
Artık
anlasana...
Git
uzaklara...
Gözlerimde
ölür akşamlar...
İş
dünyasında savaş stratejileri
Artakalanlar
Ayrılık
düğündür aslında
Bu
şehir, varoşlarında gizlerdi seni...
Memleket
Gülüm
Gelirim
ben sana
Mavi
levhalı sokak
SAYFA
BASI
|