·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  FİKİR MEYDANI

              Orhan Aras 

 

ORARAS@aol.com


BALIK ADAM

   Emile Zola’nın Toprak isimli romanını okuduğumda on dokuz yaşındaydım, köydeydim ve Aras Nehri’ nin suladığı bereketli topraklardan nefret ediyordum. Ayaklarımın altındaki toprağın, aynen  Beace ovasındaki toprak gibi, çıkarcı ilişkileri önplana çıkaran, insanlığı, dostluğu, sevgiyi yok eden bir zehir olduğunu düşünüyordum. Sonralari, bizi var eden, yasamamızı sağlayan, besin kaynağımız olan topraktan niçin nefret ettiğim konusunda uzun uzun düşündüğümde, bunun Zola´nın sanatının gücünden kaynaklandığını anladım. Zola eserinde, toprakla insan ilişkisinin, insan egoizmi ile nasıl yozlaşabileceğini canlı tablolar halinde o kadar güzel ortaya koymuştu ki, etkisi altinda kalmiş, toprağa düşman olmuştum.
O günden beri anladım ki, sanatcı, yasadığı zamanın sesi olabilen kişidir. Bu yüzden, bütün sistemler, rejimler, diktatörler, zalimler sadece ve sadece  sanatçılardan korkmaktadırlar.

Elçin Hüseynbeyli, tam adıyla desek Garaçuhali Elçin Hüseynbeyli´nin „ Dut Ağacı Boyunca“ ve „Balık Adam „ isimli romanlarını okuduktan sonra yukarıda yazdığım fikirlerin gerçek olduklarına bir kez daha inandım. Azerbaycan´ın genç nesil yazarlarından olan ve şu sıralar Azerbaycan Yazarlar Birliği başkanlığını yürüten Hüseynbeyli´nin de „zamanın sesi“ olabilme gücüne ve ustalığına ulaşması, onun gurbette yaşayan bir „milletdaşı“ olarak beni bir hayli sevindirdi ve ümitlendirdi.

  1980´lerin sonlarının anlatıldığı „Dut Agacı Boyunca“ romanında, iki Azerbaycan´lı gencin Moskova´daki üniversite yıllarından kestiler aktarılırken, o dönemin yılgınlığını, dağınıklığını, insan iliskilerindeki yozluğu da olduğu gibi gözler önüne serilir.

  Azerbaycan´daki sımsıcak insan ilişkilerinden, yoksullukla beraber masal dolu bir aile havasından kopup gelen genç, soğuk, kozmopolit, insan ilişkisi sadece sekse ve alkole dayanan Moskova´daö kendisi gibi garip Ayşe ile tanışır. Ayşe´de Azerbaycan Türküdür. Ama o zulüm dolu yıllarda ailesi yurdundan yuvasından koparılarak Türkmenistan´ın çöllerine sürülmüştür. İki genç, hüzün dolu aşklarında hep arayış içindedirler. Ayşe´nin dramatik geçmişi ve o geçmişle ruhuna takılmış zincir, onu Azerbaycan´lı sevgilisinden çekip koparmaktadir.  Ayşe´nin grifit ve acı dolu geçmişiyle birlikte köküne olan bağlılığı da romana ayrı bir tad katmaktadır. Karabağ´dan, Karakum çöllerine sürülen bir ailenin „yaddaşında“ Karabağ´dan o çöllere getirtilen tatlı ve güzel çiçekli elmalar biraz da yurttur, vatandır.

  Boris Pasternak, Dr. Jivago eserinde, hüzünlü bir aşk ilişkisi içinde,1917 Sovyet devriminin de içyüzünü gözler önüne sermişti. E.Hüseynbeyli ise, bu devrimin çöküş sürecini sıradan bir adamın dilinden çok ustalıkla okuyucuya aktarma başarısını göstermiştir. Zaman zaman Proust tadı veren tasvirleriyle, zaman zaman da Kafka´vari içsel(deruni) psikolojik dönüşümleriyle, -akıcı üslubuna hiç zarar vermeden- bir dönemin acılarını, sıkıntılarını canlı şekillerle ortaya koyan yazar, güç söylemleri çok basit bir şekilde aktarma açısından da büyük bir başarı sergilemiştir.

   Ayşe ile Azerbaycan´lı gencin  buluşmalarındaki bir dialog hem çocuksu hem de yüreği sarsacak kadar romantizm doludur:
„...Adamlar (İnsanlar) ölenden sonra neyese dönür. Meselen, sen neye dönmek isteyirsen? Ayşe soruştu.
-Balığa.
-Balığa niye?
-Çünki en sevdiğim balıktır. Yuğularımda da balık görürem.
-Bes (Peki) sen ne olmak isteyirsen, soruştum.
-Deniz olmak isteyirem, dedi ve güldü. Sene göre(senin için), çünki denizsiz boğularsan.”
“Dut Ağacı Boyunca” romanında, ”Orta bir zaman” ın karmaşası, umutsuzluğunun yanısıra yakıcı bir aşk, dinmez bir arayış serüveni de vardır. Ayrıca, Azerbaycan´lı gencin Ayşe´ye Barış Manço kaseti vermek istemesi, Çalıkuşu filminin hüznünden pay kapması, Krım´ı ziyaretinde tepelere bakarken, tarihe dönerek, orda eskiden “Türklerin çok at oynattıkları” düşüncelerine kapılması, ortak bir Türk ruhunun nerde olursa olsun insanlarımızın dimağında hep yer ettiği görüntüsü verilmektedir.

  Roman için tek olumsuz düşüncem, Rusca sözlerin dipnotlarla açıklanmamasıdır. Artık yazarlarımızın bütün Türk dünyasında okuyucu bulacağı düşüncesi (Ne kadar Türk devletleri bu meselede ilgisiz ve gafil olsalar da) gözardı edilmemelidir. Mesela, romanın en can alıcı yerlerinden biri olan “Aşkabat´tan gelen telgraf” da yazılan Rusça,” Ee Bolşa Net” (O artık yoktur) sözü paranetez içinde Türkçe yazılmamış olsaydı, benim için tek çare sokağa fırlayıp Rusça bilen birini aramak olacaktı.

İkinci roman “Balık Adam” da ise, sıradan bir insanın hayalleri ile birlikte akıp giden hayatta “Çöküş” deki karmaşa, boşluk, çaresizlik önplana çıkarılmıştır.
Yalancı sosyalizmin zincirlerinden daha yeni kurtulan ve anında vahşi kapitalizmin pencelerine düşün bir ülkede yaşayan genç bir gazetecinin,zorbalar ve yeni güç sahipleri tarafından nasıl ideallerinden koparılmaya çalışıldığı romanda çok gerçekçi anlatımlarla verilmeğe çalışılmıştır.
Zarif ve renkli bir üslupla gerçek anı didikleyen, sorgulayan yazar, geri dönüşlerle de saflığı, dürüstlüğü, gerçek insanı ve gerçek vatanı okuyuculara sunmaya çalışır.
Salt insan sevgisine dayanan, fedakar, yürek yakan bağlılıklarla birlikte, ülkesinde başveren yeni hadiseler ve bu durumlardan yararlanarak yeni diktatörler oluşturan “ güç” lerle savaş aslında real bir savaşın da habercisidir. Memleket içinde kendi imparatorluklarını kuran “Şef” ler için her yol mübahtır.
Yolun sonunda, korku, idealizme galip gelir. Hatta, hayalde, Rus zulmü devrinde zamanı sorguladıkları için mahvedilen, Hüseyin Cavid, Mehemmed Hadi, Mikail Müşfig gibi müteffekirler de ortaya çıkarlar. Onlar da, sistem, rejim değişse de zulmün değişmediği noktasında hemfikirdirler.
Ama gelecekle ilgili ümitleri devam etmektedir. Hüseyin Cavid, romanın kahramanına şöyle seslenir:
“”Neynek, ancak sen ne kadar geç değil değiş.Değiş ki,gelecek nesiller onlara nöker ( Hizmetkar) olmasın.Onların hatırına, bir de rehberin. Sen değişsen, onları koruyabilirsin..
 
-Bes?(peki?) sözüm ağzımda kaldı.
-Bizim de evimizi suallar(sorular) yıktı...Çok sual verme! Başını da heç yere sokma, elece bak, bak ve öğren!
Değişmeği öğren! ´”
  Geleceğimizin büyük yazarlarından olacak olan Elçin Hüseynbeyli´yi tebrik ediyoruz. Bütün bu zorluklara, yoksulluklara, kopukluklara, sahipsizliklere rağmen, dürüstçe ve kuvvetli bir kalemle, zamanını yorumlayabilmesi, tenkit edebilmesi büyük bir başarıdır.Umarım Türk okuyucusu ve Türk medyası da bir an önce derin uykusundan uyanır ve Hüseynbeyli gibi kendimizden olan değerlerimize  el uzatır.

SAYFA BAŞI


Yazarın diğer yazıları:

Balık Adam
Yüreği Yaralı Şair, Tofig Abidin
Aman da beyler kavgadan geldim yorgunum...
Ali ile Nino hala yaşıyor
Necla Kelek´in "Yabancı Gelini"
Juan Goytisolo
Ayna Dergisi´nin (Der Spiegel) aynası sadece cin ve şeytan mı gösterir?
Susmak mı bağırmak mı?

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Orhan Aras
Balık Adam
Şefik Kantar
Türklerin ve AB’nin geleceği
Hidayet Kayaalp
Ertuğrul Gazi Ve Dursun Fakıh Ve...
Mahmut Aşkar
Beyin Çalkantısı
Yılmaz Kuzucu
Müstesnalar
Betül Parlar
Hey du...
Hasan Kayıhan
Türkçenin Tabak Sesleri(!)
Sebahattin Çelebi
Başlıksız bir yazı...
Ayten Kılıçarslan
Seçimler ve Azınlık Türk Kadın Hareketi İlişkisi
Yakup Yurt
La Brabançonne ve İstiklâl Marşı
Fikret Ekin
Türkiye’nin “Sorunu”
M. Ali Aladağ
Almanya Seçimlerini Nasıl Okursunuz?
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
Üzeyir Lokman Çaycı
Siyah Çelişkiler
Nuran Yelkenci
İnsanın En Büyük Düşmanı Şeytan
Mustafa Can
Sen de Yalnızım mı Diyorsun....
Ali Kılıçarslan
AB’nin hutbe rahatsızlığı
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Serdar Çelebi
ETU (Europaische Türkische Union)  ne yapıyor?
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Yakup Tufan
Uyum nedir?
Sizden Biri
Kan parası
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
İsmail Tüysüz
Yılbaşı ve noel kutlamaları hakkında neler biliyoruz
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç