·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  FİKİR MEYDANI

              Orhan Aras 

 

ORARAS@aol.com


GÜL DÖKSEM YOLLARINA

    Azerbaycan.. Yüreğimi yerinden fırlatıp çıkaracak kadar içime heyecan dolduran memlektim, canım ülkem! Dilimde sürekli bu şarkı...“Gül döksem yollarına...“

    Dolu dolu üç günün ardından ülkemin ışıklarına baka baka dönüyorum.Saat sabahın  4.40´ı... Küçücük Avusturya uçağında Avrupa´dan gelmiş yüzden fazla arkadaşla bir aradayız... Kimi yorgun, kimi üzgün, kimi ise düşünceli... Arka tarafta oturuyorum. Önde dostum ve Den Haag Azerbaycan Kültür Derneği’ nin Başkanı İlhan Aşkın´la yardımcısı Altan Göleli oturuyorlar.Göz göze geldikçe gülümsüyoruz. Duygularımız, düşüncelerimiz içimizde. Ama hepimiz ne düşündüğümüzü hemen hemen biliyoruz. Uçak havalanıyor. Kırmızı giysili Avusturya’lı hostesler uçağın içinde yukarı aşağı gidip geliyorlar. Benim gözlerim dışarıda... Karanlıkta Baku´nün ışıkları görünüyor. Yerden fışkıran yıldızlar gibi bir görüntü veren ışıkları bakışlarımla öpüyorum. Aklıma, Azerbaycan’ ın en çok okunan 525. gazetenin sahibi Reşad Macid, aynı gazetenin Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Galip Toğrul ve  şair Tofig Abdin´le, gece Şehidler Hiyabanı’ın yanındaki tepede durup aşağıya bakmamız ve fotoğraf çektirmemiz geliyor. Işıkların çevrelediği deniz ve ortada şehidlerimizin kanlarıyla sulanmış kocaman bir Azerbaycan bayrağı... O kadar büyük kucağım olsaydı ben hepsini kucaklar, sıkıca sarardım, diye düşünüyorum.

    Uçak kalkmaya başlıyor. İçimde ayrılığın getirdiği dinmez bir fırtına... Beni hep ciddi olarak gören arkadaşlarımın yanında gözlerime nasıl hakim olabilirim onu düşünüyorum. Hayır, ağlamıyacağım! Bugün 15 yıllık görüş ve ayrılığın ardından ağlamak zamanı değil.
Uçak Bakü´nün üzerinde... Denizin solundaki ince bir ip gibi görünen yoldan tek tek geçen arabaların ışıkları parlıyor. Belki de o arabaların birinde dostum ve kardeşim Galip beyle kendisi gibi samimi ve dürüst kardeşi Dr. Gubad bey gidiyorlar. O saate kadar havaalanında beni beklediler. Acaba geçirdiğimiz o güzel saatlerden mi konuşuyorlar? Yoksa yorgun ve uykusuz bir gecenin içinde başka hayaller içindeler mi?

    Aklıma Bakü´ye indiğim ilk saatler geliyor.Yine gecenin yarısı... 1990´da indiğim havaalanı ile şimdi ki havaalanı arasındaki değişikliği anlamak için sürekli sağa sola bakıyorum. Herşey değişmiş. Havaalanı modern bir Avrupa havaalanı görünüşünde... Duvarlarda benim ana dilimde olan yazılar var. Artık  ne Rus askeri ne de Rus KGB’ si  endişesi içindeyim. Her yerde bizim insanlar, bizim nöbetçiler, bizim polisler... Güleç ve pak yüzlü kardeşlerim. Yanımıza Azerbaycan Diaspora Komitesi’ nin görevlileri geliyorlar. İlham Memmedov, Tahir Haciyev, Vagif Seyidov ve diğerleri... Yaptıkları işin gururuyla teker teker bizleri kucaklıyor, “Ülkenize hoşgeldiniz,“ diyorlar. Vize ve diğer işleri halletmek için ordan oraya koşturuyorlar.

    Galip beyin dışarıda beni beklediğinden haberim yok. Aniden Galip bey telefon açıyor ve dışarıda olduğunu söylüyor. Candan bir dosta sahip olmak ne güzel duygudur, Allah’ ım, diyorum kendi kendime. Ona doğru koşuyorum. Birbirimizi hiç görmediğimiz halde hemen tanıyoruz birbirmizi. Sarılıyoruz. Kardeşi Anar´da gelmiş. Bu genç ve temiz yüzlü adamın gözlerinde kendi kardeşlerimin gözlerindeki ışığı görüyorum. Onlar otobüsle gitmemi istemiyorlar. Anar´ın arabasına biniyoruz. İlk karşılaşmalar hep heyecan ve acemilikle dolu olur. Biz ise sanki hep bir arada yaşıyormuşuz gibi sürekli konuşuyoruz. Konuşacak o kadar şey var ki... Baku´ya doğru yollarda ilerliyoruz. İlk geldiğimde baktığım gibi sürekli evlere, yollara bakıyorum. Herşey değişmiş. Yüksek binalar, geniş yollar dikkatimi çekiyor. Bakü bir başka Bakü olmuş. Bu şehir benim ülkemin başkenti! Dertle dolu olsa da bizim dediğimiz bir yer!

    Sabaha yakın otele iniyoruz. Abşeron oteli tamamen yenilenmiş. Otelin önünde durup AzadlIk meydanına bakıyorum. Aniden yüzbinlerce insan beliriyor karşımda... Azerbaycan’ı bağımsızlığa taşıyan yüzbinler... İlk geldiğimde, 1990 da da bu meydanda durmuş ağlamıştım. Her tarafta dolaşan işgalci  Rus askerlerine rağmen Hazar’a bakarak, o kalabalıkları ve binaların üzerinde dalgalanan üç renkli bayrağımıza bakarak ağlamıştım. Ama şimdi ağlamıyorum. İçim sevinç dolu. Otelde odama çıktıktan sonra Galip beyle kardeşi Anar gidiyorlar. Odamın perdelerini açıp dışarıya bakıyorum. Sağ tarafta deniz nazlı nazlı dalgalanıyor. Karşıda ışıkların içinde uyuyan Bakü... Yüzüme o meşhur Bakü rüzgarı çarpıyor. Soğuk rüzgar sevinçten yanan yüzüme serinlik getiriyor ve sanki yüzümü öperek „Hoşgeldin, yüreği hasret dolu oğlum, hoşgeldin!“ diyor bana. “Hoşbulduk,“ diyorum sessizce... Kimse görmeden kucaklaşıyoruz. Ülkemin rüzgarıyla koyun koyunayız. Gözlerimin içi yanıyor. Yüreğim bir başka çarpıyor bugün. İçimdeki bütün kinler, bütün kötülükler, bütün yanlışlar yitip gidiyor. Ülkemin ziyaretgahında tertemiz oluyor ruhum. Başımı yastığa koyuyorum. Herşey o kadar güzel ki... Sesler, içimdeki uğultu, duygular duygular... Ne zaman gözlerimi yummuşum, ne zaman uykulara dalmışım haberim yok. Kapının çalınması ile uyanıyorum. Hocalı katliamını anlatan Fransızca bir kitap uzatıyorlar. Namuslu Alman Profosörü Erich Feigl´ın yazdığı bir kitap...

    Duş alıp aşağı iniyorum.Aşağıdaki salonda siyah kostümlü bir hanım bana doğru geliyor. Elinde bir kitap... Yakınlaşınca tanıyorum. 525 gazetesinin daimi yazarlarından Azerbaycan’ın en tanınmış tenkitçilerinden Besti Elibeyli... Selamlaşıyoruz. Elindeki kitap, Galip Toğrul ve Fethi Gedikli beylerin büyük zahmetlerle hazırladıkları benim,“Hoşbulduk Gözel Yurdum“ isimli kitabım... Bu kitap Azerbaycandaki ilk göz ağrım. Küçük ama benim için çok değerli... Yüreğimden kopan hasretten dökülen damlalar...

    Besti hanım büyük bir konukseverlik göstererek beni kahvaltya davet ediyor.Güneşli bir gün. Her yer ışıl ışıl. Biz arkada konuştukça taksici aynadan bana bakıyor. Azerbaycan´a ilk geldiğimde beni havalimanından şehre getiren takiscinin ağlayarak bana sarılması, verdiğim parayı bir türlü almaması aklıma geliyor. Araba Bakü´nün sokaklarında ilerledikçe gündüz gözüyle şehri izliyorum. Bir gün sonra benimle röportaj yapan gazeteci Humay Gurbanov hanıma dediğim gibi ben Azerbaycan`a bir türlü realist bir gözle bakamıyorum. Oranın çirkinlikleri, bozuklukları gözlerime başka türlü görünüyor. Belki de son romantik Azerbaycan’lı bir tek benim! Herşey gözlerimde bir masal  havasında...

    Taksiden inip sokaklara dalıyoruz. İçeri şehrin önce Goşa kale sonra da Bala kapısının önünden geçiyoruz. En çok içeri şehirdeki yeni binalar ve inşaat beni üzüyor. Sanki bedenimden bir parça kopmuş gibi içim acıyor. Azerbaycan’ ın büyük şairlerinden Mirza Elekber Sabir´in heykeli önünde durup bakıyoruz. Sabir´in heykelinin karşısında “Egoist, Euro Donts, Yve Rocher” isimli dükkanlar… Yüreği dertli şairim benim! Şiirlerin hala dilimizde bir silah gibi! Onun alaycı sesi kulaklarıma doluyor. İstiklal sokağındaki İsmailiye binasinin önünden geçiyoruz. Besti hanım binaları gösteriyor. Bana, Bakü’ ü Bakü yapan Azerbaycan’ ın eski zenginlerinden Zeynelabidin Tağıyev’i, Musa Nağıyev’i, İsmaili anlatıyor. Sonra okuduğu üniversitenin binasını ve hayatı bir destan olan merhum Hüseyin Cavit müzesini gösteriyor. Kahvaltı için bir restoranda oturuyoruz. Peynir, bal, çay getiriyorlar. Besti hanım tarihden, günümüzden, günlük sosyal hayattan, Karabağ´dan, doğduğu şehir Tovuz´dan anlatıyor. Şuurlu, ne dediğini bilen, milli duyguları dolu dolu bir Türk kadını… Zaman bir su gibi akıp gidiyor. Kalkıyoruz. Gündelik yazılar yazdığım 525. gazeteninin redaktör yardımcısı Galip bey beni otelin önünde karşılıyor, tekrar sarılıyoruz. Yürüyerek Türk Büyükelçiliği’nin Turizm ve Kültür Müşavirliği’ nin yerleştiği binaya doğru gidiyoruz. Orda yakınlarda bir binaya bakıyorum. 1990 da geldiğim ve Elçibey´le ilk karşılaştığım bina… İçime garip duygular doluyor. Dilimde karışık mısralar: ”An gelir dağlara denk düşer derdim, an gelir ölüme yalnız giderim!”

     Türk Büyükelçiliği Kültür Müşaviri Fethi Gedikli beyin yanına çıkıyoruz. Gözlüklü ve aydınlık yüzlü Fethi bey bizi kapıda karşlıyor. Azerbaycan vurgunu bu Türkiye bürokratı tek başına bir ordu gibi çalışıyor. Odası kitaplarla, dergilerle, gazetelerle dolu. Arkasında asılı Atatürk resmini sanki bu odada canlı yaşatıyormuşcasına çalışkan ve işine sadık… Zaman o kadar kısa ki bir ordan bir burdan konuşuyoruz. Doymak ne mümkün! Türke ve Türkiye´ye en çok yaraşan bu bürokrat kardeşimle vedalaşarak çıkıyoruz. Bakü sevincimize ortak olurcasına bir bahar havası sunuyor bize. Güneş, esen hafif rüzgar, aydınlık gökyüzü ve sağda solda Türkçe konuşan, aydınlık yüzlü insanlarımız… Gelip geçen o insanlarla, geçmişin izlerini taşıyan sokaklarla, esen rüzgarla manevi olarak tanışa tanışa yürüyoruz. Ben gözlerimle geçtiğimiz yollara gül döküyorum. Dilimde şükür dualarıyla…

SAYFA BAŞI


Yazarın diğer yazıları:

Gül döksem yollarına
Bir dostun ölümü
Onlar söyledi biz de inandık!!!
Bir roman, bir tesbit ve "Sarı Muallimler"
Bizi Hangi Dünyada Öldürüyorlar Kardeşler
Çok acıtıyor değil mi?
Ağlama Ne Olursun?
İnsanlık öldü mü?
Balık Adam
Yüreği Yaralı Şair, Tofig Abidin
Aman da beyler kavgadan geldim yorgunum...
Ali ile Nino hala yaşıyor
Necla Kelek´in "Yabancı Gelini"
Juan Goytisolo
Ayna Dergisi´nin (Der Spiegel) aynası sadece cin ve şeytan mı gösterir?
Susmak mı bağırmak mı?

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Orhan Aras
Gül döksem yollarına
Ozan Yusuf Polatoğlu
Beyaz Saray
Bembeyaz (!)
Mahmut Aşkar
Felaketin Kadıncası
Ayten Kılıçarslan
Buna hakkınız yok!
Haldun Çancı
Gizlenen Gerçek Atatürkçülük ve Savunucularına Ödettirilen Bedeller
Hasan Kayıhan
Bizim "Diaspora" Show
Nuran Yelkenci
Her İşin Başı Eğitim Nedir?
Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Üniversite: Girmek mi, çıkmak mi zor
Şefik Kantar
Bayrak
Osman Seçmez
Herşey çok iyiye gidiyor derken...
Yakup Yurt
İnternet, gençlik ve biz
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Ülkemiz Sorunları ve TRT
Hidayet Kayaalp
Asrın Belasına Çözüm...
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Atatürk-Türkeş ve Ülkücü Gençlik
Sebahattin Çelebi
Hüznümü, limanlara akıttım da geldim...
Yılmaz Kuzucu
İçimdeki Notlar
Hidayet Kayaalp
Eşeklerin Gizemli Dünyası
Halil Gülel
Kim ateşliyor bu fitili
Üzeyir Lokman Çaycı
Yolcular
Mustafa Can
Ben Uyumdan Yanayım, Ya siz..........
Yakup Tufan
Fransa’nın İmajı
M. Ali Aladağ
Sarık-Cübbe ve Takım-Kravat
Ali Kılıçarslan
Yeni meclis, eski kafa
Veli Kalli
Gurbette Vatan Sevgisi
Betül Parlar
Hey du...
Fikret Ekin
Türkiye’nin “Sorunu”
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
İsmail Tüysüz
Son İki büyük Revulusyonda İstanbul`un Önemi
Serdar Çelebi
ETU (Europaische Türkische Union)  ne yapıyor?
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Aynı acıyı duyanlar en samimi olanlardır
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç