PENCERE
Nuran Yelkenci
|
|
nuranyelkenci@yahoo.com
|
İnanca
Çağıran Davetler
“Siz,
insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz?
Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak
mısınız?” (Bakara Suresi,44)
Benim bildiğim, ülkemizde Müslüman
olup da, manevi
boşluk içinde ve inanç arayışında olan,
yüzlerce insan var. Bu insanlar nasıl olur da, her gün
beş vakit duydukları ezan seslerini göz ardı
ederek, hak din olmayan başka
inançlara sempati duyabiliyorlar? Uzakdoğu’dan gelen
Hint felsefesi olan Budizm veya başka bir din arayışına
girmek isteyebiliyorlar. Hatta sapkın tarikatlar bile
onlara cazip gelebiliyor ve bu tür sahte mutluluk vadeden
inançlara daha sıcak bakabiliyorlar. Oysa, İslam
dini tam olarak incelendiğinde, yaradılışımız
gereği, özüne uygun yaşandığında, henüz
dünyada iken cennet ahlakını yaşamak mümkündür.
Ayrıca tüm dünyaya İslam’ın savaş değil,
barış ve hoşgörü dini olduğunu anlatarak,
diğer hak dinlerin İslam dini üzerindeki ön yargılarını
da kaldırmamız mümkün alacaktır.
İslam’da
davetkar olmak
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel
öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde
mücadele et…” (Nahl Suresi, 125)
Dinimizi anlamanın ve öğrenmenin
yolu, İslam alimlerinden duyduğumuz fetvalar
ve kitaplardır.
Fakat bu kitaplar da gerek görünüşleri gerekse anlatımlarıyla
İslam’a davet edebilmelidir. Oysa dinimizi öğrenmek
için aldığımız bazı kitaplarda,
henüz ilk sayfasını açtığınızda
kitap okunmadan kapatılıyor. Çünkü
kitaplar okuma zevk vermiyor. Bu kitaplar, çok renksiz,
karanlık, resimsiz ve zor anlaşılır. Yazılanları
anlamak için Arapça,
Osmanlıca bilmeniz, hatta, beraberinde sözlük kullanmanız
gerekiyor. Anlatmak istediğim, İnsanları
dinden alabildiğince uzaklaştıran bir yöntem
olarak karşımıza çıkıyor.
Çok değil, bundan on – on beş yıl öncesine
kadar, Kuran’ın meali (Türkçe) okunmasının
günah olduğu söylenirdi. Oysa
Allah, İslam’ı tebliğ yapanlar için
Kuran’da, “senin dilinde (lisanında) kolaylaştırdık”
diyerek bu önemli
konuyu 1400 sene evvel müminlere
farz kılmıştır:
“Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye,
Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.”(Duhan
Suresi, 58)
Kuran’da anlatan bir başka
gerçek ise, Dünya yüzünde yaşayan en tehlikeli, aynı
zamanda en güçlü ve Allah’a baş kaldıran
Firavun’a tebliğ yapmakla görevlendirdiği, Hz.
Musa ve Kardeşi Hz. Harun’a, Yüce Allah Kuran ayetinde
şöyle buyuruyor:
"İkiniz
Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona
yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür
veya içi titrer-korkar."(Taha Suresi,43-44)
Kuran’da
cennet, zenginlik, ihtişam, ferahlık, insanın içine
huzur veren güzelliklerle dolu olduğu anlatılıyor.
Çünkü Allah insan fıtratını (karakterini),
cennet ahlakı ve yaşantısından zevk alacak
biçimde yaratmıştır. Dolayısıyla
dini anlatan kitapların ve üslubun anlaşılır,
davetkar olması gerektiğini ve dini anlatan din
adamlarının ve yazarların da bu konuda
Allah’a karşı sorumlu olduklarını düşünüyorum.
Ülkemizde ve diğer bazı İslam ülkelerinde yaşanan
değişik İslam anlayışının,
örf, adet ve geleneklerle karıştığını
ve din adı altında yaşanan gerçekleri hep beraber görmekteyiz.
(İslam’ı
anlatanlar ve İslami yazarlar belki bana kızacaklar,
fakat ben sadece göz ardı edilen bu gerçekleri
insanlara anlatmak
istiyorum.)
Oysaki
İslam dini en son ve en mükemmel din olmasına rağmen.
Demek burada bir anlatım hatası olduğunu,
Allah’ın dinini, hutbeye
çıkıp anlatmakla görevli olan ve dine davet
etmekle yükümlü olan, bunun sorumlusunun da dinimizi
tam olarak sevdiremeyen, hikmetli konuşup anlatamayan,
İslam’a davet edemeyen, bazı
büyük din alimleri ve yazarların
olduğunu tekrar
yineliyorum.
Allah’ın
dinini anlatmakla görevli olanlar, bu durumu bir kez daha düşünmelidirler.
Kuran dışı kaynağı belli olmayan
hurafelerle güzel
dinimize zarar vermeyelim. Sevdirelim nefret ettirmeyelim.
Aksi taktirde, Allah
katında bu ağır sorumluluğun altından
kalkmaları mümkün olmayacaktır.
Din alimlerinin ve yazarlarının yapmaları
gereken güzel
dinimizin, barış, sevgi ve hoşgörü dini olduğunu
insanlara anlatmak. Ayrıca tamamen hurafelerden arınmış
haliyle insanlara sunmaktır.
Hz. Muhammed (sav)’in
“Sevdirin nefret
ettirmeyin”
dediği gibi insanlara sevdirmektir.
Peygamberimizin
tebliğ mektupları
Hz. Muhammed (sav)'in çeşitli
ülkelerin krallarına ve bazı eyaletlerin valilerine
yazdığı tebliğ mektuplarından bir kısmının
orijinalleri günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Hükümdarların
ve halklarının en güzel ve hikmetli şekilde
hak dini yaşamaya davet edildiği bu mektuplar,
Peygamber Efendimiz (sav)'in üstün ahlakının, bağışlayıcılığının,
hoşgörüsünün ve tebliğ gücünün tarihi örneklerindendir.
Bu mektuplardaki hikmetli, etkileyici ve ılımlı
üslup, pek çok Ülkenin hak din İslam'ı tanıyıp
kabul etmelerine vesile olmuştur. Kuşkusuz
Peygamberimiz (sav)'in tebliğindeki bu hikmetli üslup tüm
Müslümanlar için bir örnektir.
Unutulmaması gereken bir başka konu ise, İman
edenlere yükletilen sorumluluk, Allah'ın dinine güzellikle,
barışla ve hoşgörüyle davet etmektir. Bu doğruları
uygulayıp uygulamama, iman edip etmeme kararı karşı
tarafa aittir. Bir kişiyi iman etmeye zorlamak, bazı
şeyleri zorla kabul ettirmeye çalışmak Kuran
ahlakına aykırı bir tavırdır.
“Dinde
zorlama (ve baskı) yoktur.
Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan
apaçık ayrılmıştır. Artık kim
tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o,
sapasağlam bir kulpa yapışmıştır;
bunun kopması yoktur. Allah, işitendir,
bilendir.”(Bakara Suresi, 256)
SAYFA
BAŞI
www.nuranyelkenci.com
Yazarın
diğer
yazıları:
İnanca
Çağıran Davetler
Hayırlarda
Yarışmak
Zaman
Tüketen Ev Hanımları
Sebeplerdeki
sırlar
Herşeyde
Hayır Görmek
Pişman
Olmadan Önce
Örnek
Müslüman Kadın
Hz. Meryem
Tüm
annelerin, anneler gününü kutluyorum
İnsanları
sinsice kıskacına alan Adamlık dini
Derin
Düşünmek
2005
Dünya Kadın Yürüyüşünde, Müslüman Türk Kadınının
Yeri
SAYFA
BASI
|