Tedavülden Kalkan İdeolojiler
Form ve Norm Meselesi
Biz millet olarak formunda olduğumuz veya kendimizi
öyle gördüğümüz zamanlarımız olmuştur ama “norm”umuz hiç
olmamıştır! Son bir-iki yüzyıldan beri başımıza ne geldiyse
hep normsuzluktan geldi desek yeridir. Kendi aramızdaki
çatışmalarımız hep form, yani görüntü üzerinden ve görünüş
üzerine olmuştur. Hep “nasıl”larla sormuş ve cevabı da ona
göre beklemişiz. “Niçin”ler bizi ilgilendirmemiş... Nasıl
bir Atatürkçü, nasıl bir dindar veya nasıl bir milliyetçi?..
Nasıl giyinir, nasıl yemek yer; çatal sol elde mi yoksa sağ
elde mi tutar; yemeğin yanında ayran mı yoksa şarap mı içer?
Başörtülü mü; örtülüyse nasıl bir örtü? ‘Sıkbaş’ mı yoksa
ananevî mi? Şehirdeki vasıfsız fabrika işçisi, evhanımı
bayanın veya tarlada çalışan köylü kadının başörtüsü
kimsenin dikkatini çekmezken, aydın kızlarımızdan bir kesimi
başını bağlar ve üstelik çok da estetik bir zevkle bağlarsa,
kendilerine göre laik-ulusalcı veya ulusalcı-laikler koro
halinde; “Türkiye laiktir laik lalacak!” bildik
sloganlarıyla taaruzu başlatıyorlar.
Bu millet norm’unu yeniden keşfetse kendine gelecek veya
kendine gelse normlaşacak. Bu olmayınca; formalar, formlar
ve formalitelerle beyhude meşguliyetimiz birkaç nesildir
aralıksız devam ediyor. Protesto edilmenin bahanesi
başörtüsü olduğu kadar, protesto etmenin bahanesi de yine
başörtüsüdür. Bu bez parçası, kim ne derse desin,
Türklerarası kültürel çatışmada bir taraf için hedef
tahtasına, diğeri için kalkana dönüştü. Senelerden beri
Türkiye’deki başörtü merkezli Türklerarası Kültürel
Çatışma’mız, sayıları dört milyona varan Batı Avrupa
Türklerine karşı yürütlen dışlama/ötekileştirme
kampanyasında yerli-çoğulcu topluma da ilham kaynağı oldu:
Öz vatanında üvey evlat muamelesi görenler, göçmen olarak
yaşadığı ülkede yetimdir.
Askercilik oyununa devam...
Çatışmanın bir başka boyutu Mustafa Kemal Atatürk
üzerinden, diğer boyutu da din üzerinden yapılmaktadır. Bu
konuyu yazmaya devam ederken “Ergenekon” kapsamında yeni
tutuklamaların haberlerini tv kanallarında seyrediyorum: ATO
Başkanı Sinan Aygün, gazetecilerin, neyle suçlanıyorsunuz,
sorusuna karşılık; “Atatürk’ü sevmekle” cevabını veriyor.
Cumhuriyet Gazetesi Anakara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın
tutuklanmasını gazete binası önünde kınayan okuyucu
topluluğuyla binanın balkonundaki çalışanların sloganları
aynı: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”.
Türklerarası kültür savaşı özellikle belli kavramlar
üzerinden yapılmaktadır. Bizi dışarıdan seyredenler,
feylosof postuna bürünmüş demogog ideologlardan müteşekkil
bir millet olduğumuz vehmine varabilirler. Kavramlara veya
simgelere yüklediğimiz mânâ tamamiyle bizim kapasitemiz,
kalitemiz ve dünya görüşümüzle alâkaldır. Din; din
baronlarının elinde, Atatürk; Kemalistlerin elinde, Millet
de; milliyetçilik veya ulusalcılığı ideolojileştirenlerin
elinde bazen bir sıçrama tahtası, bazen baskı aracı, bazen
de saldırılara karşı kalkandır. Asker bir milletiz diye
diye, dinî hayatımız kadar düşünce hayatımız da askerî bir
disiplin içinde, emir-komuta çerçevesinde yürümektedir.
Böylesi bir ortamda elşetiriye, itiraza, çüpheci yaklaşıma,
hatta yeni teklif ve açılımlara yer yoktur: “Büyüklerimiz”
zamanında herşeyi söylemiş; bize sadece dinlemek, uygulamak
ve itaat etmek düşer. Bizi bugünlere bırakan mantık bu!
Bugün ülkemizde Cumhuriyet tarihinin en şiddetli değerler
çatışmasını yaşıyoruz. Siyasî-ideolojik akımlar önce kendi
içlerinde şahsiyetlerin ve kavramaların arkasına
sığınanlarla çatışma yaşadı ve ayırışmaları hızlandırdı. Bu
gecikmeli ve kaçınılmaz süreci, ordumuzdan
dindar-muhafazakâr kesimimize, milliyetçimizden ulusalcımıza
kadar bütün kesimler tamamlamadan Türklerarası Kültürel
Çatışma’nın dinmesi mümkün değildir. Değişime direnen
merkeziyetçi ototritelerine başkaldırma şuuru ve medenî
cesaret gösterenlerin, bugünlerde ortak bir zeminde
buluşabilmelerini, ülkemiz adına memnuniyet verici bir
gelişme olarak görüyoruz.
Din ile kavgalı olmamak
Düşünce ve sosyal hayatında dinî hassasiyeti olanlarla,
bu özelliklerine rağmen ortak bir zeminde buluşmasını
başarabilen aydınlarımızın varlığı geleceğe yönelik
umutlarımızı daha da artırıyor. Bağnaz dindarlar ve bağnaz
Kemalistlerin varlıklarını çatışma kültürü üzerine
kurmalarının aksine, farklı değer yargılarına sahip
olmalarına rağmen, uzlaşma kültürünü kendilerine şiar
edinmişlerin sayesinde, gıptayla baktığımız milletler gibi
biz de nihayet kendimizle barışacağız.
Bu toprakların, hatta o coğrafyanın insanı dindar olmasa,
inanmasa da, İslâmiyet’le kavgalı olmamaladır. Bu dinle
kavgalı olan, onun hakkıyla idrak edemeyenlerin hem fert hem
de toplum olarak huzur bulması dün olduğu gibi bugün de
mümkün değildir. Seküler aydınımızın bir kesimini bu
hakikatı farketmesinden dolayı tekrar tekrar alkışlıyoruz.
İnsan merkezli bir medeniyet mirasına ve anlayışına
sahibiz: Dünya nimetleri insan için, vatan insan içindir.
Başkalarının boyunduruğu altında olmayan bir ülkenin hür
insanları, kendilerinin olan ancak böylesi bağımsız
topraklarda mutlu olabilir ve oraya vatan diyebilirler. İşte
böylesi bir toprak parçası, üzerinde yaşayan insanlara
mutluluk vereceği için orası vatan olarak kutsaldır ve
korunmaya değer. Çünkü neticede sözkonusu insandır. Allah’ın
yeryüzündeki halifesi insana zülmeden devlet kutsal olamaz!
Yaratılmışların şereflisi’ne, yani insana hizmet eden
devlet ve onun temsilcileri mutlaka bu şeref ve haysiyet
derecesinde muameleye layıktır. Özellikle ideolojik
Milliyetçiler, Ulusalcılar ve Siyasî İslâmcılar,
ezberlerindeki bazı kavramlar gibi ideolojilerinin de
tedavülden kalktığını görmelidirler.
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Tedavülden
Kalkan İdeolojiler
Türklerarası
Kültürel Çatışma
Ülkemin
Deve Kuşları
Batı’yı
Okuyup Doğu’yu Anlamak
Emin
Marketin Yahyası
Çarpıtılan,
Kirletilen Değerler
Ahlâk
Kirlenmesi
Göç
Sürecinde Kültürel Kimliğin Oluşumu
Türk
Olmasın da....
İslâm’ı
Avrupalılaştırmak ya da...
Seçkinler
ve Halk
Hüseyinleşmek
(3):
Haktan ve Halktan Yana Olmak
Hüseyinleşmek
(2):
Hayatın İki Tezatı
Hüseyinleşmek
Dinamiklerimizi
Dinamitlemek
Treni
Yine Kaçırdık
Görmemişin
Oğlu
Aşk
Medeniyeti
Türk
Olabilmek ve Türk Kalabilmek
Nasıl
Bir Türkiye?
Bölünen
Benim, Memleket Değil!
Yeni
Bir Dönem Başlarken
Savunma
Hattındaki Türkler
SAYFA
BASI
|