BAKIŞ
Mahmut Aşkar
|
|
askar@turkpartner.de
|
Soğuk Savaşın Kültürel Boyutu
Küre ölçekli Müslüman-Doğu ile Hıristiyan-Batı arasındaki
gelişmeler değerlendirilirken; “11 Eylül 2001” bir dönüm
noktası olarak kabul görüyor ve ona göre meseleler tasnif
ediliyor. Batı Avrupa Müslüman Göçmenleri açısından da; “29
Kasım 2009” öncesi ve sonrasına göre konular
sınıflandırılacak. İsviçre’de halk oylaması neticesinde
minare yapımına getirilen yasağı simgeleyen bu tarih zamanla
tıpkı “11. 9. 2001” gibi, “29. 11. 2009” da, zihinlerde bir
kırılma noktası olarak yerini alacak.
“11 Eylül” kan ve barutun şekillendirdiği bir Sıcak Savaş
özelliğine sahipken, “29 Kasım”, sadece Batı Avrupa’yla
sınırlı kalmayacak yeni bir Kültürel Soğuk Savaş’ın
başlangıç tarihi olarak kayıtlara geçecek. Bu çapta
hadiseler bugünden sabaha peydah olmuyor.
Hıristiyan-Batı’nın, Müslüman-Doğu’ya karşı önyargısı
bazılarına göre bin yıldan beri, Prof. Urs Altermatt gibi
tarihçilere göre ise, bu travma Türklerin Viyana
Kuşatması’ndan beri devam etmektedir.
Toplumların nabzını tutanlar kadar onları yönlendirenler de,
farklı sahalarda söz sahibi olan kanaat önderleridir. Batı
dünyasının, İslâmiyet’e karşı Kültürel Soğuk Savaş başlatma
niyetini, daha önceleri Avrupa’dan Amerika’ya kadar açılan
yelpazade birçok aydının bu istikametteki kalem
oynatmalarından sezinlemiştik. Meselâ İsviçre’nin minare
yasağı getiren referandumundan birkaç yıl önce, Bernard
Lewis’in, müslüman göçmenlerle başlattığı, “İslam’ın Üçüncü
Dalga Avrupa Fethi” teorisi veya Suriye asıllı Bassam
Tibi’nin, “İslâm’ı Avrupalılaştırmazsanız, müslümanlar
Avrupa’yı İslâmlaştıracaklar” iddiası ve bu istikamette
Francis Fukuyama, Oliver Roy gibi daha nicelerini sıralamak
mümkün. İsviçre’nin minare vetosu, kıta Avrupa’sında bundan
sonraki Anti-Müslüman hareketlere, İslamafobicilere cesaret
vermiş ve yepyeni bir boyut kazandırmıştır.
“İsviçe’deki bu oylama Avrupa Neo-Irkçılığı için bir
kilometre taşı olacaktır. Bu olay bundan 20 sene sonra da
konuşulmaya devam edecek. Yeni bir kültür savaşını
markalaştıran bu hadise, liberal toplum dürüstlüğünü ve
müsamahakârlığını kırmıştır. Uyumun örnek ülkesi İsviçre’de
(minare yasağı) vuku bulduğundan, kırılma daha da sert
olmuştur. Minare kararı, Avrupa için bir işaret fişeğidir.
İsviçre’nin farkında olmadan başlattığı İslâm tartışması
diğer ülkelerde daha kuvvetlenerek devam edecek. Bundan
sonra Avusturya’da da benzeri bir hareket olacağından
oldukça eminim. Bu ülke İsviçre’ye çok benziyor. Fransa’da
da hareretli tartışmalar başlayacak. (Urs Altermatt, “Das
ist der Anfang eines Kulturkampfs”, NZZ, 6.12.09)”
Fransa tartışmayı bizzat Cımhurbaşkanı Sarkozy ile
başlatırken, Almanya’da zaten ardı arkası kesilmeyen
İslâm-Müslüman Göçmen tartışmaları, “İsviçre halkının
endişelerini anlıyor, korkularını paylaşıyouz” meâlinde,
gayet diplomatik bir üslupla niyet açığa vurulduktan sonra
cesaret ve güç kazandı. Henüz daha İsviçre gibi, Avusturya,
Almanya, Hollanda, Danimarka ve Fransa, hatta İngiltere
kendi müslüman azınlığına karşı, niyetini refarandum yoluyla
deşifre etmiş değil... Buna adı geçen ülke idarecilerinin
şimdilik cesaret edeceği kanaatinde değiliz. Sözkonusu
ülkelerin, İsviçre’nin yaptığı yanlışı (!) yapmamaları belki
bir teselli olarak görülebilir, fakat giderek güçlenen
Anti-Müslüman dalganın örtbas edilmesi daha vahim neticeler
de doğurabilir.
Yıllardan beri yerli halkını müslüman azınlığın aleyhine
kışkırtanlar; bazen kadın hakları, bazen Türkiye’nin AB
üyeliği karşıtlığı, bazen de cami veya minarenin
yasaklanması adına kin ve nefret kusarak bundan bir korku
kültürü yarattılar. “Yabancıya, özellikle de İslâm’a karşı
korku, bütün Avrupa’ya yayılmıştır.” diyen İsviçreli Prof.
Urs Altermatt, mülâkatın devamında; “Biz Avrupalıların
koruduğu o düşman simge Doğu’dadır. Türklerden sonra, 20 yıl
öncesi Soğuk Savaş döneminde düşmanımız komünistlerdi.
Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra düşmanı yeniden
tanımlamamız gerekiyordu. O zamandan beri bizim eski fobimiz
Doğu’nun yerine tekrar İslâm’ı koyduk. İslâm korkusu eski
bir Avrupa mirasıdır. (Urs Altermatt, “Das ist der Anfang
eines Kulturkampfs”, NZZ, 6.12.09)”
Kendi filminin İsviçre’deki galasına katılmayı, minare
yasağından dolayı iptal eden Fatih Akın; “İsviçrelilerin
minare vetosunu ancak korku ile izah edebilirim. Korku ise,
bütün kötülüklerin kaynağıdır. (Spiegel Online, 3.12.09)”
diyor. Müthiş bir tesbit... Kendi ülkesinde iş
bulamadığından veya zulme, baskıya uğradığından, Batı Avrupa
ülkelerine göç eden müslüman kimlikli insanları, yerli
halkın gözünde canavarlaştıran güruhtan essahtan korkulur!
Çünkü onlar, kendi içindeki müslüman azınlığa karşı öylesi
bir korku kültürü yaydılar ki, İsviçre’nin tanınmış
feministlerinden ve minare yasağına hararetle destek veren
Julia Onken’in de itiraf ettiği gibi; “ Eğer kamuoyu
araştırmalarında insanlar içinden geçeni söyleyebilseler,
Almanya’da da böylesi bir oluşum %80 civarında onaylanırdı.
(Das Minarett symbolisiert unterdrückte Frauen, Die Welt,
2.12.09)”. Asıl korkulması gereken; şu veya bu sebepten
dolayı müslümanlara karşı beslediği düşüncesini açığa
vuramayan sessiz çoğunluğun durumudur.
Şayet Bayan Onken’in iddia ettiği gibi, Almanların %80’i
müslüman göçmenlere veya onların ibadethanesi camilere karşı
iseler; bundan Almanların %80’i müslüman veya Türk
düşmanıdır neticesi (şimdilik) asla çıkarılmamalı fakat
mevcut durum da insanı ciddi manâda endişelendiriyor.
Avrupa’nın İslâm’a ve kendi müslüman göçmenlerine bakışında
incelikleri iyi okuyabilenlerin başında Prof. Tarık Ramazan
(Tariq Ramadan) gelir. İsviçre’nin minare vetosundan sonra
T. Ramazan kaleme aldığı makalesinde, seçmenlerin çoğunluğu
müslüman vatandaşlarına çok açık bir mesaj gönderdi, diyor
ve sözü edilen %80’ler civarındaki Avrupalının gönlünden
geçeni ama açığa vuramadığı sözkonusu mesajını; “Size
güvenimiz yok; bizim için en iyi müslüman, görmediğimiz
müslümandır.” şeklinde algılamış ki, son derece sade,
anlaşılır ve yerli halkın düşüncelerini yansıtan bir
okuma...
Almanya’nın önde gelen yayın organlarında
Türk/Müslüman/İslam veya müslüman kimlikli yabancılarla
ilgili çıkan haber ve yorumlara istinaden yazılan okuyucu
mektuplarına veya onların internet sitelerindeki uzayıp
giden okuyucu yorumlarına bakıldığında, yerli toplumun açığa
vurulamayan öfke, nefret, kin veya önyargıyla harmanlanmış
düşüncelerini görüp de tedirgin olmamak mümkün değil.
Hıristiyan Avrupalının bastırılmış duygularına bir
tercümanlık da Amerikalı Göçmenlik Uzmanı Christopher
Caldwell’den geliyor: “Birçok insan gerçekten ne düşündüğünü
açığa vurmaktan korkuyor. Bazen de, İsviçre örneğinde olduğu
gibi, kamuoyu araştırmalarında... (Der Islam ist in Europa
wichtiger als das Christentum, Spiegel Online, 8.12.09 ”.
Bilindiği gibi, İsviçre’de oylama öncesi yapılan
araştırmalarda minareye karşı olanların oranı daha az
çıkıyordu.
Bu okuma fala bakma gibi bir şey değil; gerçekleri
görebilmek ve bunu sesli düşünerek çareler aramaktır. Batı
Avrupa Müslümanları/Türkleri, değişik zamanlarda ve farklı
ülkelerde yapılan kamuoyu araştırmalarının da ortaya koyduğu
bu acı hakikatı idrak ve kabul ederek gerekeni, üzerlerine
vazife olanı yerine getirmelidirler. Yarım asırlık bir
geçmişten sonra görmedim, duymadım, anlamadım devri
kapanmıştır artık...
Devam edecek...
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Soğuk
Savaşın Kültürel Boyutu
Akültürasyon
Çığlık
Anti-Müslüman
İdeoloji (2):
Toplumun Ortak Temayülleri
Anti-Müslüman
İdeoloji
Eğrisine
Doğrusuna Sarrazi
Müslümanı
İslâmîleştirmek
İslâmcı
Açılış, Milliyetçi Kapanış (3):
‘Armani Milliyetçileri’ ve ‘Cardin Müslümanları’
İslamcı
Açılış, Milliyetçi Kapanış (2)
İslâmcı
Açılış, Milliyetçi Kapanış (1)
SAYFA
BASI
|