BAKIŞ
Mahmut Aşkar
|
|
askar@turkpartner.de
|
ASALETİNE
HAYRAN OLDUĞUM
Her milletin başkaları tarafından taktir edilen,
beğenilen özellikleri vardır. Mensubiyet şuuru
duyduğunuz halkın veya milletin kültür değerlerini
bilmeden, (yerine göre) yaşamadan, o milleti hakkıyla
tanımış olamazsınız! Kendi
milletininin değerlerine vakıf olamayanların başka
milletler/halkları tanıma ve değerlendirmede ölçüyü
kaçırabilir, sağlıklı bir tesbitte
zorlanabilirler: Kıyaslama yapabilmek için en az iki
tarafı da tanımak şarttır. Aksi halde; bir
tarafı hepten ret, diğer tarafı da hepten kabul,
düz mantığıyla konuya yaklaşmak tehlikesi
başgösterir.
Bir milleti tanımak; sokakta, işyerinde veya evdeki
insanı tanımakla eşdeğerli değildir:
Tarihinin derinliklerinden birikerek gelen mutfak kültüründen
müzik kültürüne kadar, milli ve manevi değerlerini
tanımakla mümkündür. Kendimizi aşağılayan,
Batı'yı alkışlayan bir eğitim
sisteminden geçerek bugünlere ve buralara geldik. Bugünler;
'medeniyetler çatışması'nın en yüksek düzeyde
başlatıldığı günler, buralar ise; önce
hayranı, sonra düşmanı, nihayetinde ise
hakikatları keşfettiğimiz yerlerdir.
Hakikatler; Hıristiyan Batı ve Müslüman Doğu'nun
artılarını ve eksilerini kıyaslama noktasındaki
tesbitlerimizdir.
Elliye yakın etnik kökenin asırlardan beridir
birarada yaşadığı, İslam öncesi ve
sonrası birçok medeniyetlerin/imparatorlukların hem
vatanı hem de mezarı olmuş Anadolu topraklarından,
gökten zembille düşer gibi Avrupa'nın merkezine gönderilerek
getirildik. Dünyanın dört bir yanından gelen değişik
ırklara, dinlere ve dolayısıyla kültürlere
mensup insanları tanıdık. Avrupalının
eski kölesi, yeni vatandaşlarını, emekçisi,
burjuvası ve aristokratıyla yerlisini, yerlinin 'Hıristiyan-Batı
Değerleri'ni tanıdık, gördük ve öğrendik.
Öze ait çeyrek bilgi ve birikimimizle Batı'yı ve
Batılı'yı tetkik ederken temeldeki eksikliği
keşfettik: Batı, başka kültür değerlerine
tarih boyunca hayat hakkı tanımamış, varlığına
tahammül edemeyerek ya silah zoru, ya da asilmilasyona
giderek kendi üstün/öncü kültür değerlerini kabul
ettirmiştir. Aradığımız herşeyi
bulma ümidiyle sarıldığımız Batı
Medeniyeti'ndeki en büyük eksikliğin insanla alakalı
olduğunu gördük. Bu medeniyetin insan olan bize biçtiği
değer, verdiği rol, bizi tatmin etmedi: İnsan,
tanrı yerine konurken, maddenin mahkumu olmaktan da
kurtulamıyordu. Yine bu medeniyet, kendisinden olan ve
olmayanlar olarak insanları tasnif ederken, kendi içinde
de sınıflandırmayı ihmal etmiyordu.
Tatminsizlik ve hayal kırıklığımızın
başladığı bu noktada, öz kültür değerlerimiz/medeniyetimize
ait çeyrek bilgi birikimimizle sarıldığımız
Batı medeniyet değerlerinin bu can alıcı
eksikliğıni, "İslam'da İnsana Biçilen
Değer"i keşfederek tatmin olduk. Bu mutluluk ve
memnuniyetimizi herkesle paylaşmak istedik, olmadı,
kabul görmedi! Batı "fondamantalizm"i bütün
radikallığıyla "İnsan sadece Allah'a
kulluk eder" şeklinde İslam'da ifadesini bulan
insana karşı çıktı. Renk, ırk ve
zenginlik üstünlüğünü temelden reddederek, Allah'tan
başka ilah(lar) kabul etmeyen, üstünlüğü sadece
Allah'a kullukta arayan bu ilahi tavıra karşı
Batı'nın tavır alması, medeniyetler bazında
ayrılığın ve çatışmanın
temel sebebidir.
Yeri ve zamanı gelince, bırakın önce iğneyi,
çuvaldızı kendine batırmış birisi
olarak, (bütün etnik kökenleriyle birlikte) mensup olduğum
milletin bu noktadaki hayata, insanlara ve insanlığa
bakış tarzına, özet olarak; bu hayat
felsefesinden kaynaklanan asil tavrındaki asaletine
hayranım.
Önünde şapka çıkardığımız,
hayran olduğumuz bu asaleti anlatmak, sıralamak için
buradaki yerimiz yeterli gelmez. Bunun için; bazen tarihin
derinliklerine yolculuk yapmak, bazen Anadolu'yu köy-kasaba,
Ahmet-Mehmet, Fatma-Zehra olarak, çat kapı selam verip
bir fakirhaneye girerek, bazen bir türkünün verdiği
mesajı anlamaya çalışarak, bazen bir cami
avlusu veya minber dibinde, Allah'a yönelen eller, gözler ve
dudaklarda okumak, yere kapanan başın yüceliğindeki
sırrı anlamakla mümkündür. Kitap sayfalarında
göz nuru bırakmadan, fikir çilesinin hazzına
varmadan, özü ve özdekileri tanımadan, bu asaleti
anlamak, anlatmak ve tanımak mümkün değildir.
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|