·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  BAKIŞ

               Mahmut Aşkar

 

askar@turkpartner.de


Savaş açılan bir medeniyet

Batı’nın kendi içinde demokrasi, insan hakları, teknolojik gelişme ve ilim yolunda ödediği faturanın bedeli ağır ve takdire şayandır. Hele düşünce, din ve vicdan hürriyeti gibi hususlar, Batı’yı üstün kılan özelliklerdir. Birçok müslüman ülkeden bazen siyasi düşüncesinden, bazen dinî inancından dolayı baskı görenlere sığınma imkânı sağlayanın da Batı olduğunu unutmamak gerekir. Siyasette müslüman ülkelere karşı çoğu zaman çifte standart uygulayan da yine Batı olduğu bilinen başka bir gerçektir. Batı, İslâm dünyasına karşı hep bu özellikleriyle kendini üstün görmüş ve savunmuştur. Bu önyargı ve üstünlük psikolojisinden kendini sıyırabilmiş, İslamiyet’i ve müslümanları mercek altına alırken insafı, adil yaklaşımı elden bırakmayan değerli Batılı entellektüelleri de yok saymak mümkün değildir.

Gerek Batı ve gerekse İslâm dünyasında hareket noktası İslâmiyet olan fikrî ve siyasî hareketleri hem beşer, hem de toplum düzeyinde eleştirenlerin hepsini “İslâm düşmanı” olarak görmenin kendisi de, insafsız, haksız, önyargılı ve kolaycı bir savunmadır. Müslümanları özeleştiri noktasında topa tutanların ortak noktası, müslüman entellektüelin bilgi, medenî cesaret ve aydınlatma (dinin gelişen hadiselere göre yeniden yorumlanması) noktasında yetersiz kaldıklarıdır. Burada bilgisizlerin, din istismarcılarının, mevcutu ezber etmekten öte bir özelliği olmayan “din adamları”nın tekelinden hiçbir şek ve şüpheye mahal bırakmayan, şeffaf  ve tüm insanlığı kucaklayıcı bir din olan İslâm’ı hakkıyla yorumlayabilecek, temsil kabiliyeti yüksek münevverlere şidetle ihtiyaç var. Müslüman aydın, “zihin konforu”nu bozarak asırlardan beri giderek büyüyen düşünce açığını kapatmakla mükelleftir. Başkaları istediği için değil, önce kendi içimizdeki ihtilafları, cevap bekleyen soruları ve aydınlanma sürecini halledelim! Bütün bunları arzu ettiğimiz bir seviyede çözmüş olsak, Batı yine mevcut tutumundan vazgeçmeyecektir ama biz eskisiden daha donanımlı olarak duruşumuzu sağlamlaştıracağız.

Tarihin hiçbir döneminde Hıristiyan-Batı’yla Müslüman-Doğu bu kadar birbirine yaklaşmamıştı. Aradaki mesafe azaldıkça değerler bazındaki rekabet ve ihtilaflar da sertleşerek çoğalıyor. Demekki gerçek manada artık tanışmaya başladık. Her iki taraf da, tarihden gelen önyargılar, yanlış bilgilendirmeler ve din istismarcılığını bir kenara bırakarak, karşılıklı saygıya dayalı bir yaklaşım sergileseler, dünya barışına en büyük hizmeti vermiş olacaklar. Tabii ki bu bir temennidir. Fakat teknolojik üstünlüğünüzü değerler üstünlüğü olarak, “üstün medeniyet, baskın kültür” zihniyetiyle dayatırsanız, samimiyetsizliğiniz ortaya çıkar.

“İslam savaşçı bir din olmaktan çok savaşılan bir din ve kavgacı bir medeniyet olmaktan çok kavga edilen bir medeniyet (M. Hoffmann)” olmasına rağmen, bin yıldan beri Hıristiyan-Batı biz müslümanlardan ne ister, niçin bizimle kavga ederler?... Yazımızın başında İslâm’a karşı geçmişten gelen önyargı, hazımsızlık ve dinî bağnazlıktan kaynaklanan değerlendirmelere yer verdik. Hıristiyanlığın, İslâm’ın doğduğu topraklarda ve İslâm’dan önce doğmuş olması, sanayileşmiş Batı için hayatî önem taşıyan dünya petrol rezervlerinin büyük kısmının bugünkü müslüman coğrafyasında bulunması ve Batı’da din günlük hayatta gittikçe önemini kaybederken, müslüman toplumlarında dinin her geçen gün biraz daha varlığını hissettirmesinden başka, Avrupa ve A.B.D’nde milyonlarca insanın müslüman olarak hayatını idame ettirme kararlılığı, İslâm Medeniyet Değerleri’ne karşı başlatılan savaşın başlıca sebepleridir. Bunun dışındakiler ise, bahanelerden ibarettir.

Batı, müslümanları değerler açısından kendisine benzetmekten ve İslâm’ı da Batı’ya entegre etmekten vazgeçmeyecektir çünkü: “Batılı insan, teknolojisini ve belirli düşünce sistemlerini sanayileşmemiş ülkelere ihraç etti. Batı, dünya üzerindeki yüzyıllarca süren hâkimiyetini kaybetmeğe başladığı için tüm dünyayı, kendi Batılı gelişme anlayışına göre, dönüştürme çabasındadır. (Erich Fromm, Humanismus als reale Utopie, s. 18)”. Bundan 44 sene önce yapılan bu tesbiti, gelişen olayların ışığında bugün dünden daha iyi anlamak mümkündür. Bir taraftan millî sınırlarınızdan cebren uzaklaştırdığınız güçler, Türkiye ve birçok (müslüman) ülke örneğinde olduğu gibi, diğer taraftan düşünce sahanıza girerek sizi yine kendisine dönüştürebiliyor.

Batılı kaynaklardan yukarıda zaman zaman aktardığımız veriler ve onyıllardan beri içinde yaşadığımız Avrupa ülkelerindeki sosyal, kültürel gidişattaki değişimlerden elde ettiğimiz mütevazi gözlemlerimz,  Batı’nın bu saatten sonra önüne geçemeyeceği bir değerler çöküşü sürecinde olduğu noktasındadır. Ne dünkü Karl Marks’ın “Kapital”ı ve ne de bugünkü Sam Amca’nın kapitalizmi insanları mutlu edebildi. Yazılıp-çizilenler, felaket seneryoları değil, Maddeci Batı Medeniyeti’nin insanları Allah’ın kulu olma noktasından uzaklaştırarak, kendi ihtiraslarının esiri, sermayenin kölesi durumuna getirdiğinin hazin neticesidir. Bu netice; Batı’da kiliselerin kapandığı, aile yuvasının dağıldığı, evlat edinmeği külfet olarak gören nesillerin yüzünden nüfusun azaldığı, uyuşturucu ve alkol bağımlılığına paralel olarak ahlâkî çöküntünün başgösterdiğini belgelemektedir.

İslâm’a karşı “Hıristiyan-Batılı Değerler” adına kültür savaşı açanlar, ellerini vicdanlarına koyarak düşünseler, göğüslerini gererek savundukları değerlerden ellerinde pek birşey kalmadığını kabulleneceklerdir, ki, Batı açısından durumun vahim olduğunu pek çok akl-ı selim entellektüelleri de itiraf etmektedirler. Bir müslüman olarak bu duruma üzülüyoruz çünkü; dün Batılının başına gelenler bugün de Doğulunun başına gelmektedir. Neticede insanlık değerlerini hepimizin kaybetme tehlikesi dinden ve milliyetten bağımsız düşünen bir insan olarak bizi ürkütmektedir.

Bu yazının gayesi, değerler çatışması bağlamında bazı tesbitlerde bulunmak ve gündemden bir türlü düşürülmeyen “medeniyetler çatışması” etrafında gelişen hadiselere sınırlı yorumlar getirmekti. Bir tarafta, Müslüman-Doğu’nun içler acısı perişan hâli, diğer tarafta, “Üstün Batı Medeniyeti”nin gün geçtikçe çaresizlik, hırçınlık, hazımsızlık ve sömürgecilikle karışık, inandırıcılığını kaybetmiş genel görüntüsü... Bundan sonra Batı’nın insanlığa “Batılı Değerler” adına verebileceği birşeyi kalmadığı kanaatindeyken; Müslüman-Doğu’nun da verebilecek çok şeyi olmasına rağmen henüz daha o seviyeye gelmediği inancındayım.

Çok kıymetli değerleri elinde bulundurmasına rağmen, henüz daha bunların hem kıymetini hem de işlemesini bilmeyen Müslüman-Doğu’nun kaybedecek zamanı yoktur. Şark bu istikamette mesafe aldıkça Batı daha çok saldıracaktır, buna da hazırlıklı olmak gerekir.

Müslüman Doğu artık savunma hattından çıkmalıdır! Gün, sahip olduğu değerleri hem kendisine hem de başkalarına anlatma, daha doğrusu; kendini ifade edebilme ve tanıtma günüdür. Müslümanın Batı aynasındaki görüntüsü hep çarpıktır, çünkü o özellik aynadandır. O aynada kendisini görmek isteyen Şarklı, dünyanın en güzel insanı olsa bile, kendisinden ürkecektir. Yakalanmak istenen hedef de zaten, Şarklıyı kendisinden uzaklaştırmaktır.

Şarkiyat (Oryantalizm) deyince, ilk akla gelen isimlerden birisi, Edward Said’tir. Onun bir tesbitini, benim de düşüncelerime tercüman olması sebebiyle, sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Ben Avrupa veya Amerikan tarihinde İslâmiyet’in hiddet, önyargı ve siyasal çıkarların oluşturduğu bir çerçeve dışında genel olarak irdelendiği ve üzerinde düşünüldüğü bir döneme rastlamadım. (Haberlerin Ağında İslam, s.58)”. Bu büyük Şarkiyatçı’nın yanılmasını can-ı gönülden arzu ediyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI:

   
SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Mahmut Aşkar
Savaş açılan bir medeniyet
Üzeyir Lokman  Çaycı
Şehirleşme
Ali Kılıçarslan
Made in Germany
Yılmaz Kuzucu
Mart mektubu
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Güzel İstanbulumuz şantiye alanı mı olacak?
Şefik Kantar
Her şey hayallerle başlar
Hidayet Kayaalp
Kasıntı Kütürü
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Avrupa Birliği "Faşizmi"
Sebahattin Çelebi
Şimdi....
Orhan Aras
Bizi Hangi Dünyada Öldürüyorlar Kardeşler
Nuran Yelkenci
Filistin’in Göz Yaşları
Haldun Çancı
Türkiye'nin Batı Sorunu
Yakup Yurt
Kısır Döngü veya Kuyruğunu Isıran Yılan
Fikret Ekin
Oyun İçinde Oyun mu?
M. Ali Aladağ
Çağdaş Yobazlar
Hasan Kayıhan
Ayrılığın Rengi Hüzün
Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Kuş Gribi ve Bilime Verdiğimiz Önem
Veli Kalli
Sorunumuz Kuş Gribi Değil
Mustafa Can
Bayram Gelince Bir Şeyler Olur Bana Canım....
İsmail Tüysüz
”Avrupa’nın Anası Anadolu” Konferansına İlgi Büyüktü
Ayten Kılıçarslan
Türkler şiddet kurbanı
Erhan Türbedar
Kosova’ya İki Yeni Bakanlık Devrediliyor (?)
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Yakup Tufan
Fransa’nın İmajı
Betül Parlar
Hey du...
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Aynı acıyı duyanlar en samimi olanlardır
Dr. Nebil Bozdoğan
Kozmetik cilt tedavisi amaçlı lazer uygulamaları
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç