Şahsiyetsizler
Dünyası
Başlığı tamamlıyorum:
Şahsiyetsizlerin hâkim olduğu dünya... Peki bundan başka,
yani şahsiyetlilerin yaşadığı başka bir dünya var mı?
İnananlar için “öteki dünya” dediğimiz ahiret hayatında var!
Buna inanmayanların da kendi bilecekleri iştir, beni
ilgilendirmez! Şahsiyet sahibi olmanın ise, ne milliyet ve
ne de dinle alakası var. Her Türkün veya müslümanın, hatta
dünyamızda yaşayan her dinden ve milliyetten insanın
şahsiyet sahibi olmasını gönlüm arzu ederdi, ama bunun böyle
olmadığını ve olamayacağını siz de biliyorsunuz.
Şahsiyetsizlerin hâkim olduğu dünyada şahsiyet sahipleri
sizlerin hali nicedir? Eziliyor, kıvranıyor, çaresizliğinize
ve imkânsızlığınıza kahrediyor, vicdanınıza ve inançlarınıza
ters düşen birçok hadiseyi sineye çekiyor veya
görmemezlikten mi geliyorsunuz? Yoksa şahsiyetinize gölge
düşürmemek pahasına, alçaklardan gelen her türlü dünya
nimetini elinizin tersiyle iterek meydandan çekiliyor
musunuz?
Evet, itiraf edelim, biz öyle yapıyoruz: “Lanet olsun!”
deyip, meydanı namerde bırakıyoruz. Halbu ki bizim
kitabımızda; mert dayanır, namert kaçardı. Dikkat ederseniz,
geçmiş zamanı kullandım. Maalesef şimdi; namert dayanıyor,
mert ise meydanı terkediyor. Mert, korktuğundan dolayı değil
veya savaştığı meydandan yenildiği için ayrılmıyor. O,
düşmanın merdiyle savaşmayı şahsına daha layık gördüğü
içindir ki, namertle muhatap olmayı kendine zül sayıyor. Ama
yanlış yapıyor, yanlış yapıyoruz! Biz bu yüzden hep
kaybeden, mağlup olan tarafız. Onlar, oralara gelirken,
önlerine şahsiyet abidelerinden engeller çıkmadı!
Mücadelesini adam gibi vermeden uğradığımız bu
mağlubiyet, şahsiyetimize gölge düşmesin diye terk ettiğimiz
o meydan yüzünden bazen şahsiyetimize, azmimize, bazen de
fikriyatımıza gölge düştüğünün farkında mıyız? Sadece
üstümüze düşen bu şüphe “gölge”si değil ki bizi vicdanen
müteessir kılan... Ondan daha ağır bir millî, ilahî ve
insanî vebal altındayız aynı zamanda...
Siz, burası er meydanı değil ki, türünden bir savunmaya,
nefs-i müdafaya kalkışarak, ne şahsiyetinizi ve ne de
mâsumiyetinizi kurtarabilirsiniz. Bununla birlikte, ne
ülkenizi ve ne de milletinizi şahsiyetsizlerin cirit attığı
bir namertler meydanı olmaktan arındırabilirsiniz. Çünkü
namertlere meydanı bırakan bizlerden başkası değildir.
İsterseniz milletimizin umumî durumuna bir göz atalım:
Ülkemiz ve milletimiz için irili ufaklı, resmî gayri resmî
ulvî kuruluşların etrafındaki silik şahsiyetlerden,
dalkavuklardan, şakşakçılardan, ulûfe ve mevki
bekleyenlerden, varlığı efendisinin varlığına bağlı
olanlardan geçilmiyor. Ulvî davalar arkasına sığınan
şahsiyetsizlerin elindeki değerlerimiz de kendileri gibi
değerden düşürülüyor.
Meydanı namertlere bırakan mertlerin, öteki dünyada
ümit ettikleri şahsiyetler makamında yer alacakları
hususunda ciddi şüphelerim var. Madem ki, ahiretteki
yerimizi buradan götüreceğiz; o halde namertlere,
eyyamcılara, nemelazımcılara, riyakârlara meydanı
bırakanların, inandıkları üzre yaşayarak ahirete intikal
etmişlerin yanında ne işi olabilir?
Şahsiyetsiz ve ehliyetsizlerin hâkimiyetini kırmak için
şahsiyet ve liyakat sahiplerini görev başına çağırıyor ve
namertin dayanıp mertin çekildiği bir zaman ve ortamda,
erleri ve iddia sahiplerini yeniden meydanlara davet
ediyorum!
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|