Divan
Sohbetleri
Her Cumartesi
-Canlı Yayın-
Saat: 20.00-21.45
"türkshow'da"
Nasıl Bir Türkiye?
II. Mahmut’tan beri süregelen, deneme
usuluyla aradığını bulma gayretlerinin neticelerini millet
olarak birlikte görmekteyiz. Aradığımızı bulduğumuza dair
elimizde müşahhas (somut) bulgularımızın olduğunu da iddia
etmek pek mümkün değil, çünkü ne aradığımızı da doğrusu çok
iyi bilmeyen bir çetrefelli ruh halinden kendimizi kurtarmış
değiliz. Deneme ve yanılma metoduyla eksikliklerimizi
tamamlamaya çalışırken, boşuna harcadağımız zaman,
kaçırdığımız fırsatlar, kaybettiğimiz değerli insanlar ve an
telafi edilmezi de, kaybolan özgüvenimizdir.
Kendisine olan güvenini yitiren milletlerin huzur ve barış
içinde kalkınmaları, hep bir dahaki bahara kalır.
Birilerinin desteği olmadan ayakta duramayacağını peşinen
kabullenen bir milletin kaderini hep başkaları tayin eder.
İlk yenilik (Tanzimat) hareketlerinden günümüze kadar
yapılan deneme-yanılma usulu kalkınma arayışlarının bir
başka sonucu ise, bizi birbirimize düşman etti.
Bunun neticesi olarak; bir kesimimiz geri kalmışlığın
bedelini içimizdeki bir başka kesime çıkarırken, diğerimiz
de kendi değerlerimizden hızla uzaklaşmamızın müsebbibi
olarak ötekilerimizi gördü. İmparatorluğun çökmesinde önemli
rol oynayan azınlıkların Cumhuriyet Türkiyesi’ndeki konumunu
belirlemede, bin yıllık tecrübemizden istifade yoluna
gidemedik. Bu tarihî mirasa o günlerde sahiplenmemiz
sözkonusu olamazdı çünkü biz o devri görmemezlikten gelerek,
kendimizi inkâr derecesinde tarihe sırt çevirdik. Kurtuluş
Savaşı’nda yaşadığımız acı tecrübelerin de tesiriyle daha
sonraki yıllarda dar ve sığ bir resmî-ideolojik yaklaşımla,
asırlardan beri var olan farklılıklarımız hiç yokmuş gibi
muameleye tabi tutuldu.
“Bu hadiseler Osmanlı dönemine aittir, biz Cumhuriyet
Türkiyesi’nden sorumluyuz” demekle bu işin içinden
sıyrılamayacağımız anlaşılınca kolları sıvadık ama köprünün
altından da bu arada çok sular geçti. Bir tarafda Kürt
unsurunu yok saymanın bedelini ödemeğe devam ederken, diğer
tarafda bir türlü çözüme kavuşturulmayan Alevilik konusu
içerde ve dışarda toplum huzuruna ve millî birliğimize
sıkılan bir başka kurşundur.
İçimizdeki azınlıklar konusundaki hükümetin siyasî
zikzakları kafalarımızı karıştırmaya devam ediyor. Aynı
şekilde Kuzey Irak/Kerkük seferine ha çıktık ha çıkıyoruz...
Bu “kanı yerde kalmayacak”lar cinsinden verilen demeçler,
atılan nutuklara yıllardan beri doyduk artık. Vatandaşım
Hrant Dink’e sıkılan kurşunla, ülke istikbaline yönelik
bundan önceki iğrenç cinayetlerin, metot ve hedef olarak,
arasında bir fark göremiyoruz. Bahar sevinciyle uyandığımız
bir sabah yine hevesimiz kursağımızda kaldı.
Dünyayı kendi emelleri doğrultusunda yönlendirme gayreti
içinde olan güçlerin Türkiye gibi bir ülke üzerinde değişik
senaryoları olduğunu ve bunu zaman zaman sahnelediklerini
artık biz sıradan vatandaşlar da öğrenmiş olduk. Yüce
makamlardan bizi idare edenleri de, idare edenler olduğunu
nihayet idrak etik. Bizden icazet alarak ülkeyi hür
iradeleriyle yönettiklerini zannettiklerimizin de,
birilerinden icazet aldıklarını hayli zaman sonra anlamış
olduk.
Deneme-yanılma metoduyla bizi idare edenler, nasıl bir
Türkiye inşa etmeği planladıklarını ortaya koymadıkları
müddetçe halkın rızası ve güveninden mahrum kalmaya devam
edeceklerdir. Bu da, dışa bağımlılık demektir. Halkın
rızasından mahrum olanlar, efendilerinin rızasına boyun
eğerler. Boyun eğenlerden ise, dik durması zaten beklenemez!
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|