Medeniyetler
Buluşması Mı?
Günlerden
beri gündemin en önemli ve değişmez maddesi, Türkiye-AB
Müzakereleri’nin başlama veya başlamama tarihi
olan “3 Ekim 2005” olunca, görüntülü ve yazılı
basın mensupları, diplomatlar ve konunun uzmanları
hep “uzun ince bir yol” diyerek giriş yapıyorlardı.
Çok konuşulan, yazılan-çizilen konular üzerine
kalem oynatmayı severek yapmıyorum. Birçoğunun
heyecanla, benimse (gelişmelerin seyri açısından)
merakla beklediğim netice (!) nihayet açıklandı
ve müzakerelerin başlaması için mütabakata varıldı.
Gün geçtikçe Türkiye, Avrupa’yı bu vesilelerle daha
yakından ve inşallah objektif olarak tanıma fırsatını
yakalamış durumdadır. AB’nin Türkiye ile müzakerelerin
başlamasına epey bir zorlanmadan sonra onay vermesi,
öteden beri Avrupa’yla ilgili düşüncelerimizde bir
değişikliğe sebebiyet vermemektedir. Tam
tersine, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı öteden
beri bilinen tutumu, peşinhükümlülüğü,
sergiledikleri oyunlarla bir kere daha teyid edilmiştir.
Bütün bunlar (benim için) geri planda kalan hususlardır.
Sayın Başbakanımızın ağzından
son zamanlarda sıkca duyduğumuz “Medeniyetler Buluşması”,
dikkatimizi celbeden hususların başında
gelmektedir. Bir taraftan, Batı
Medeniyeti’ne dahil olmak için neredeyse bütün
millet olarak seferber olunurken; bu “Medeniyetler Buluşması”
da nerden çıktı? Ha... demekki bizim de bir
medeniyetimiz varmış, biz de medeniyet ehlindenmişiz.
Peki bu medeniyetimizin adının ne olduğunu açıklayabilecek
bir babayiğit var mı?... “Müslüman Doğu
Medniyeti’nden veya Türk-İslam Medeniyeti’ndeniz”
diyebilir misiniz? Diyemezsiniz, dedirtmezler! Yoksa bizim
bilmediğimiz başka bir medeniyetimiz daha mı
var?
Büyüklerimizin ne düşündüklerine aklımız
ermez ama biz yine de medeniyetimizden bazı ipuçları
verelim:
Belki en önemli husus, AB’ne giden yolun “uzun ince bir
yol” olduğu/olacağı benzetmesidir. Aşık
Veysel; “Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz gece”
demeseydi, acaba bizim Beethovenci, Mozartcı aydınlarımız
bu kadar veciz bir söz icat edebilirler miydi dersinizin?
“Medeniyetler Buluşması”nda Şarkışlalı
Veysel de var mı veya olacak
mı?.. Ben ona bakarım! Vesysel gibi, “Değilmiyiz
hep bir kardaş” diyebilecek miyiz, yoksa milletimin bir
kısmına “Alevi” bir kısmına “Sünni”
dedirtmeğe ve birini “azınlık” gösterip diğerinden
hak talep ettirmeğe devam mı edecekler? Bu
“Medeniyetler Buluşması”nda, 72 milleti aynı
gözle gören Derviş Yunus da var mı veya olacak mı?
Yoksa, “Kürt Azınlık” senaryosu geçerliliğini
korumaya devam mı edecek?...
Kendi coğrafyasında Bosnalı Müslümanlar
katledilirken seyreden Avrupa, Avrupa Birliği içindeki
milyonlarca müslüman göz hapsinde, camileri polis gözetiminde
tutulurken, Türkiye’de “Hıristiyan Azınlık
Hakları” adı altında 700 yıl geriye
giderek, “Ekümenlik” talepleri yine “3 Ekim”den sonra
devam mı edecek?
Bu “Medeniyetler Buluşması”nda, “İster Hıristiyan
ol, ister putperest, ne olursan ol yine gel” diyen Mevlâna
da olacak mı, yoksa “Önce Hıristiyan ol sonra gel”
mi diyecekler?... Göreceğiz!
Bu “Medeniyetler Buluşması”nda, Nasreddin Hocamıza
da yer var mı?... Ben ona bakarım! Gerisi?.. Gerisi;
hikâye...
Müsade buyurun bu “hikâye”yi Nasreddin Hoca’yla
noktalayalım:
Hoca’ya, “burnun ne tarafta?” diye sormuşlar, Hoca
ensesini göstermiş. “Tam tersini gösteriyorsun”
diyenlere Hoca; birşeyin tersi bilinmezse doğrusu
anlaşılmaz, demiş.
Bilmem anlatabildik mi?...
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|