BAKIŞ
Mahmut Aşkar
|
|
askar@turkpartner.de
|
İslâmlaşan
Avrupa veya Avrupalılaşan İslâm
Almanya hem Türkiye için hem de Avrupa
Birliği’nin kendi içinde en önemli ülkesidir. Türkiye
cephesinden Almanya gerçeğini hangi yönüyle ele alırsanız
alınız, bizim için çok önemli bir Avrupa ükesi olduğu
tartışma götürmez bir durumdur. İşin ticarî ve siyasî yönü,
coğrafik konumu ve tarihî geçmişi itibarıyla Almanya
cephesinden bakıldığında da, Türkiye bölgesinde ve Batı
dünyasıyla olan çok yönlü münasebetlerinde yeri doldurulamaz
müslüman bir ülkedir. Bunların hepsini yok saysak bile,
Almanya’da 2,5 milyon civarında Türkiye kökenli insanın
yaşaması, iki ülkenin birbiriyle olan siyasî, beşerî ve
iktisadî münasebetlerindeki istikrarın, zaman zaman
gerilimlere rağmen, en önemli teminatıdır.
Tipik bir Şark Ülkesi olmayan Türkiye, Batılı bir Müslüman
Ülke de değildir. Sadece Osmanlılarla başlayan tarihî sürece
bakılsa, dünya ölçekli bugünkü konumumuz daha kolay
anlaşılacaktır. Bir taraftan 200 milyonluk Türkçe konuşan
Türk devlet ve topluluklarıyla kültürel bağı olan, diğer
taraftan nüfus olarak 1,5 milyar tahmin edilen İslâm
dünyasında hatırı sayılır bir yeri olan Türkiye’nin sadece
AB ülkelerinde ise 4 milyon vatandaşı/soydaşı vardır. Ülkem
adına bir adım ileri çıkanlar, kalem ve kelâm sahipleri
inşallah bunun farkında ve şuurunda olarak hareket
ediyorlardır.
Skolastik saplantıdan bir türlü kendini kurtaramayan “sağcı”
ve “solcu”larımızdan Batı dünyasındaki İslâmiyet bağlantılı
fikrî, siyasî ve stratejik gelişmeleri idrak ederek takip
etmelerini beklemek biraz beyhudelik olur. Entellektüel
Batı’nın çoktan beri takibe aldığı biz kaynaklı yeniden
doğuş’un farkında olmak; az veya çok müslüman olmak, hatta
olmamakla hiç alâkası yoktur. Bu, sadece fikrî altyapısı
sağlam ve engin bir görüşe sahip olanlara mahsus bir
özelliktir. Ülkemizde de bu özelliklere sahip beyinlerin
yetişmekte olduğunu görmek, geleceğe yönelik endişelerimizin
azalmasına vesile olmaktadır.
İslamlaşan Avrupa
Avrupa’yı çok derinden endişelendiren iki önemli husus
var:
1. Kendi kutsallarını birer birer düşünce ve günlük
hayatından söküp atan Avrupa, hem zürriyet ve hem de düşünce
(ideoloji) üretiminde kısırlaşmaya doğru hızla gidiyor.
2. Gerek dünya çapında ve gerekse Avrupa Birliği içindeki
müslüman nüfus hızla artarken, Avrupai değerler (müslümanlar
nezdinde) cazibesini, Avrupalı da inandırcılığını
kaybetmektedir. Bir de buna ilaveten, Müslüman-Doğu kendini
yeniden keşfederek güven tazelemektedir.
Avrupalı şaşkın ve telaşalı bir ruh haliyle sağa sola
saldırarak hem bizi hem de kendisini huzursuz etmektedir. Bu
şaşkınlığın, yerine göre çaresizliğin geri planında,
yukarıda iki noktada toparlamaya çalıştığımız neticeler
yatmaktadır. Başka bir ifadeyle; birkaç asırdan beri
ötekiler dediği Müslüman-Doğu’ya kaptırmadığı üstünlüğünü,
en azından şimdilik, işin kültürel boyutunda kaybetmenin
hazımsızlığıyla hırçınlaşmaktadır. Çok sürmeden Uzak
Doğu’nun iktisadî gücüne başta Türkiye olmak üzere bazı
müslüman ülkeler de ilave olunarak dünyadaki kuvvetler
dengesi yeniden şekillenecektir.
Batı’yı ürküten islamî kaynaklı gelişmeler, müslümanların
çok gayretli ve becerikli olduklarından kaynaklanmıyor. Bu
durum, bazıları için ilahî, bazıları için de kaçınılmaz
sosyal bir süreçtir. Meselâ, Almanya’daki müslüman kimlikli
azınlığın bütün olumsuzluklara rağmen kültürel kimliğini
büyük ölçüde muhafaza etmesi, yani bütün ilmî verilere
dayalı tahminleri altüst ederek asimile olmamasından
çıkarılan netice; İslâmlaşan Avrupa paniğidir. Batılı
sosyalbilimciler, bu gidişatla Hıristiyan Avrupa’da 50-60
sene sonra müslümanların söz sahibi olacağını
öngörmektedirler. Bu tahminlere gerçekten inananlar ve
inanmadıkları halde vaveyla koparanların ortak stratejileri;
AB içindeki müslüman azınlığı kamuoyuna öcü olarak
göstermek, onları psikolojik baskı altına alarak sindirmek
ve neticede çoktan beridir çekmecede hazır tutulan “Avrupa
İslâmı” veya “Alman Müslümanı” şablonuna yerleştirmektir.
Batı Avrupa Türkleri ile ilgili her türlü bağlayıcı
karar/tedbir önce Almanya’da alınır ve diğer AB ülkeleri de
bunların arkasına sığınarak uygulamaya geçer. Almanya’daki
diğer müslüman azınlıklara kıyasla entellektüel seviyesi en
düşük olan Türk azınlıktır çünkü buraya geliş sebepleri
bellidir. Her yönüyle baskı ve töhmet altına alınarak
hırpalanan bu azınlığın arkasında ne güçlü bir diplomasi ve
ne de işin sosyo-psikolojik yönüyle önayak olan bir aydın
desteği var. Tam tersine, Türk kökenli birçok aydının bile
kendisine cephe aldığı Almanya Türklerinin sahipsizliği,
aslında vicdan sahiplerini harekete geçirecek efsafta
trajedik bir vakıadır.
Ortalıkta tecrübe, kapasite ve manevra kabiliyeti sınırlı
olan, birilerinin icazeti kadar adım atan bazı
temsilcilerimizin bu meselenin üstesinden gelecek seviyeden
epey uzak olmaları da Almanya’nın işine gelmektedir.
Muhakkak ki birçok eksiği noksanı olan, geçmişte hata üstüne
hata yapan Türk azınlık temsilcileri, özelde Almanya,
genelde Avrupa şartlarına göre, aslına ters düşmeden ve
bulunduğumuz ortamı dikkate alarak İslâm’ı yorumlamaktan
uzak, bağnaz zihniyetin tahakkûmunda kalmadan, mensubu
oldukları azınlığın dinî taleplerini bir çerçeveye oturtacak
ehliyetli kişileri göreve davet etmelidirler.
Batı, önce arı yuvasına çomağı sokacak ve sonra arılar beni
ısırdı diye tekrar eli sopalılarla bir olup kovanı tamamıyla
tarümar etmek için saldıracak. Avrupalı, müslümanın en
kutsalına hakaretler yağdırarak şuurlu şuursuz
kalabılakların sokaklara dökülmesine ortam hazırlayacak,
daha sonra da “İşte Müslüman!” diyerek çarşaf çarşaf
resimler ve görüntülerle medyasında durum çarpıtması
yapacak. Yerli halkındaki stadartlaşan ayıpları normalmiş
gibi görecek, ama müslümanlardaki istisnaları
umumileştirerek “Aha Müslüman!” diyecek. Mozart Operası’nda
olduğu gibi senin Peygamberinin sembolik de olsa kafasını
kesecek (çünkü kendi Peygamberi/Tanrısına da aynı muameleyi
reva görüyor) ve sen o operaya gitmek istemezsen, “Gördünüz
mü, tahminlerimizde yanılmamışız, bunlar Radikal
Müslümanlar!” diye halkına lanse edcecek. Papa’nın, sizin
Peygamberiniz insanları kılıç zoruyla müslüman yaptı ve
kötülükten başka da ne getirdi, meâlindeki sözlerine itiraz
ettiğinizde, tehditkâr bir edâyla gözlerinizin içine
bakarak, “Sen misin benim Papama itiraz eden? Öyleyse seni
de kara listeye alıyorum.” cinsinden yaptırıma başvuracak.
Daha da bitmedi: A.B.D. ve müttefiklerinin işgaline karşı
sesini yükselteni (terörü meslek haline getirenler değil)
“terörist” ve her müslümanı da “potansiyel terörist” olarak
katagorize edecek. İçinizdeki müslüman azınlık
vatandaşınıza, “camilerdeki hutbelerinizi de artık Almanca
okuyun”un ardından kimbilir yakın bir zamanda “namazınızı da
Almanca kılın” dayatmasını getirecek. Bunları yaparken,
anayasanızın din ve vicdan hürriyeti teminatı, azınlık
hakları v.s. rafa kaldırılacak veya başka azınlıklar için
uygulanır olan kanunlar müslümanlar için geçerli olmayacak.
Ve bu darmadağın halimiz, cılız sesimizle “itiraz ediyorum”
dediğimizde; bunlar Avrupayı İslamlaştırmak niyetindedirler
vaveylasını koparacaksınız.
(Devam edecek)
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|