HAYATI
YAŞAMAK
Ömür; insanoğlunun yaşadığı zaman
dilimi ise, hayat; bu zaman zarfı içinde sürdürülen
fiiliyattır. Anadolu´nun birçok yöresinde köy
evlerinin duvarla çevrili olan alanına da "hayat"
denir. Dilimizde "hayatını yaşamak"
diye bir tabir vardır, ama "yaşamını
yaşamak" şeklinde zevksiz ve kaba bir tabir
yoktur. Bu da bir "dil" meselesidir. Hayat kelimesi
yerine "yaşam" kullananların dikkatine
sunmak istedim.
Zaten hayatımızı yaşamaktan başka da
bir seçeneğimiz yokki. Ama nasıl yaşadığımızın
veya yaşamak istediğimizin envai çeşidi mevcut.
Yaşama türü bazen elimizde olmadan şekillenirken
bazen ve hatta çoğu zaman seçimi kendimiz yapar,
istikameti kendimiz belirleriz. Daha sonraları kimimiz
memnun kimimiz ise mecnun oluruz. Bazen "baş"
olur "taş" kırarız. Bazen de "taş" olur "baş" yararız. Bazen
"ayak" olur yol alır, "baş"
kadar da "yük" taşırız. Bazen "ayak"
olur ayaklanır, bazen de ayaklarız.
Velhasılı ömür, "ayak" ile "baş"
arasında tamamlanırken biz de hayatımızı
yaşamış oluyoruz. "Hayatını yaşamak"
insandan insana çok farklılıklar gösterir. Aldığımız
kültür değerleri, yaratılışımızdaki
karekteristik özelliklerimiz, yaşadığımız
hadiseler, hatta siyasi görüşlerimiz hayatımızın
şekillenmesinde önemli roller üstlenirler.
İrademiz dahilinde ve irademiz haricinde cereyan eden
hadiseler vardır. Bu hadiseler bizi bazen çok derinden
etkisi altına alır. Hayatımızı müsbet
veya menfi yönde şekillenmesine vesile olur. Mutlu veya
mutsuz olmamıza sebep teşkil eder.
Mutluluk, eğer insanoğlunun isteklerinin yerine
gelmesi ile paralellik arz ediyorsa, mutsuzluğumuzun sınırını
da bu arzuların gerçekleşme derecesi belirler. Biz
insanların sonu bir türlü gelmeyen ihtiraslarla dolu
yaratıklar olduğunu yine en iyi kendimiz biliyoruz.
Arzu ve isteklerimiz çoğaldıkca, hayattan
beklentilerimiz arttıkça mutsuzluğumuza vesile
olacak unsurlar da artmaya başlar.
Hele bir de hayatın elzem olan talepleri günün birinde
ihtirasa dönüşürse, bu noktadan sonra insanoğlu
ihtiraslarının kölesi durumuna düşer. Bu hal
ise hayatı kendine zindan etmekten öte birşey değildir.
Bundan sonra arzu ettiğiniz hayatı bir türlü yaşayamassınız.
Belki o standardı yakalar, birçok maddi imkânların
sahibi olursunuz fakat, iç aleminiz bir türlü huzur bulmaz.
En fazla bedbaht olanlar, "hayatımı yaşamak
istiyorum"dan bir türlü vaz geçemeyenlerdir. Çünkü,
bunun altında sadece dünyevi ihtiraslar yatmaktadır.
Hayatı anlamadan "hayatını yaşama"ya
kalkışmak insanı felâkete ve bedbahtlığa
sürükleyebilir. Hayat; okuyarak, düşünerek, yaşayarak
ve hadiselerden neticeler çıkararak anlaşılabilir.
Hep güllük-gülistanlık bir hayat beklentisi içinde
olanlar hüsrana uğrarlar. Hayat; varlıkla yokluk, gülmekle
ağlamak, bulmakla kaybetmek, çirkin ile güzel arasında
gidip gelmektir. Bunun farkına varanlar insan gibi, farkında
olmayanlar ise hayvan gibi yaşarlar.
İnsan gibi yaşamak, insan gibi hayatını sürdürmek
ise ancak inanç sahiplerinin
tatbik edebileceği bir özelliktir.
SAYFA BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
İbret
Yolun
neresindesiniz?
Tadını
çıkarmak
Gençlerim
eyvah!
Düşmansız
Yaşamak
"Enternasyonal
terörizme karşı savaş"
Sahipsiz
Toplum
Meydan
Okumak
Afganistan
bombalanıyor
Medeniyetler
çatışması
veya tekerrür eden tarih
Dünyanın
gündemindeki İslam ve Müslümanlar
11
eylül ve sonrası
Gönlünüz
rahat mı?
Dibe
Vurmadan Düze Çıkmaz
Taşralılar
Bizimkiler
Mülakat
"KUTLU
DOĞUM" VE İNSANLIK
Dilimiz
- Dinimiz
Geleceğimiz--Teminatımız
Utanmak
"Kadına
Özel"
Odak
Noktamızdaki İnsan
Hasbihal
- 2
Toplumun
Aynası
Hasbihal
Okuyormusunuz?
SAYFA
BASI
|