A vitaminini unutmayın! Mevsim meyvesi gibisi yok. Strese son vermenin 15 yolu

Kendinizi değil kilonuzu yakın

·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  BAKIŞ

               Mahmut Aşkar

 

askar@turkpartner.de




Ebuzer: Sürgündeki Ülküdaşım


 “Evinde ekmek bulamayan kişi, nasıl olur da topluma kılıç çekerek karşı çıkmaz, şaşarım.” (Ebuzer)

Düşünüyorum: Eskiye kıyasla ülkemizde ilahiyat okuyanlar, başörtüsü bağlayanlar, hacca gidenler çoğaldı. Dindar kesimler ülkenin siyasî, idarî yönetiminde, iktisadî hayatta belli kesimleri kıskandıracak, ürkütecek derecede varlıklarını hissettirdiler. Dindar-muhafazakâr kesim görüntülü ve yazılı medyada da laik, seküler medyayla boy ölçüşecek seviyeyi çoktan yakalamış durumda... Camilerimizin hem sayısı çoğaldı, hem de ziyaretçileri... Ramazanlarda iftarların, çadırlardan lüks otellerin salonlarına kadar giderek yaygınlaşmasına, artık sıradan bir Ramazan görüntüsü olarak alıştık. Haftalarca süren “Kutlu Doğum” etkinliklerinde en büyük toplantı salonları dolup dolup taşıyor.

Soruyorum: Bütün bunlara rağmen memleketimde eskiye kıyasla insanlararası adalet, merhamet ve dayanışma duygusu azaldı mı, çoğaldı mı? Başta insanî ahlâk olmak üzere, ticarî, siyasî, içtimaî ahlâk, inanç ahlâkı, ilim ahlâkı eskiye kıyasla daha da pekişti mi, yoksa her sahada bir ‘ahlâk kirlenmesi’dir aldı başını gidiyor mu? Fuhuş, cinnet getirmeler, ırza tecavüzler, boşanmalar eskiye kıyasla azaldı mı, yoksa toplum olarak bir bataklığa mı sürükleniyoruz? İnsanlararasındaki sevgi, saygı, karşılıklı müsamahada ve özellikle cefakâr anne-babalara, yaşlılara olan sorumluluklarımız, fedakârlık derecesinde arttı mı, yoksa bir “ben” merkezli hayat anlayışı giderek toplumun her kesiminde yaygınlaşıyor mu? Zenginliğimizi, ‘israf haramdır’a kılıf uydurarak mı değerlendiriyoruz, yoksa gerçekten ihtiyaç sahipleriyle paylaşarak mı?

Şayet, ‘eskiye kıyasla ülkemizde yukarıda bahsi geçen ve benzeri birçok konu ve sahada büyük ilerlemer olmasına rağmen, bizi biz yapan değerler bazında kötüleşme, gerileme var’ diyorsanız, yazımızın bundan sonraki Ebuzer eksenli bölümleri sizin de düşünce ve hissiyatınıza tercüman olacağına inanıyor ve ümit ediyoruz. Tersini düşünüyorsanız, bizimle birlikte daha fazla kafa yormanıza gerek yok! 

Peygamber Ocağının Ürünü

Onu ilk defa Ali Şeriati’nin kitaplarında tanıdım. Merhum Şeriati’nin büyük bir hayranlıkla anlattığı Ebuzer’e; bize intikal eden gelenekçi sahabe çizgisinin epeyce dışındaki Ebuzer’e ilgi duymamak mümkün mü? Hele bu keşfedilmeyi bekleyen; Peygamber ocağında yoğrulmuş, şekillenmiş ve bilgilenmiş abide bir şahsiyet ve adeta ezberimizi bozan çok çarpıcı görüşlerin sahibiyse, merakımız ve ilgimiz biraz daha artıyor.

Dr. Ali Şeriati, Ebuzer’i tarif ederken; “Hürriyet ve adalet, köleler ve açlar uğrunda mücadele eden, Kur’an’ı doğru dürüst anlamak ve hakikatın ne olduğunu tanımak için sürekli okuyan; savaş, düşünce ve sevgi adamıdır.” diyor. Yukarıdaki cümlede Ebuzer’e atfedilen özellikleri altalta sıralayalım:
-Hürriyet ve adalet uğruna mücadele eden,
-Köleler ve açlar için kılç çeken,
-Kuran’ı doğru anlamak ve hakikatı tanımak için sürekli okuyan,
-Savaştan geri durmayan,
-Düşünen,
-Allah için seven, sevmesini bilen adam!
Saltanatın, devletçilerin, gelenekçilerin, değişmezlerin, iktidarların, kılıflandırılmış dinin karşısına dikilen kılıfsız dinin temsilcisi; dokunulmaz din zırhına bürünenlere dokunan, yalın, sade, essah Ebuzer...
               
Siz, hangi dünya görüşüne, mezhebe, tarikata hatta dine mensubiyetinizden bağımsız olarak, dava, fikir, düşünce arkadaşlarınız, ülküdaşlarınız, yoldaşlarınız veya uğruna baş koyduğunuz hak din üzere olan kardeşleriniz tarafından belli bir zaman sonra dışlanmış, horlanmış veya terk edilmiş, davanız gibi siz de ihanete uğramış iseniz; Ebuzer’le sizin birçok ortak yönleriniz var demektir.

Çöle sürülen dava

Ebuzer’in verdiği mücadeleyi, Peygamber’e olan sadakatı, dürüstlüğü, vefakârlığı, bilgeliği üzerine mevcut kaynaklar övgüler yağdırıyor, ömrünün son demlerini geçirdiği Rebeze çölündeki hayatını anlatıyorlar da... Şam varken, Medine veya Mekke varken, Ebuzer’in niçin ıssız bir çölde yaşamaya mecbur ve mahkûm edildiğini soran sorgulayan merak eden bir İslâm anlayışının kıtlığını nasıl izah etmek gerekir? Böylesi bir müslümanlık anlayışı bizim 21. yüzyıldaki beklentilerimizi karşılayabilir mi?  

Ebuzer, Rebeze’ye sürgüne gönderilirken; onun şahsında temsil edilen bir dava anlayışı da aslında çöle sürülüyor, yani günlük sosyal hayattan, idari mekanizmadan alınarak uzaklara, icraatın dışına atılıyordu. Aynı ekolun temsilcilerinden Hz. Ali, onu uğurlarken; “Toplum dünyaları için senden korktu; sense dininden dolayı onlardan korktun. Senden korktukları şeyi bırak ellerine; korktuğun şeyi al onlardan. (Nehc’ül Belaga, s.182)” diyordu. Muallimi, rehberi, üstadı Hz. Peygamber olan Ebuzer de aynen öyle yaptı: Dünyalıkları, saltanatları için Ebuzer’in varlığından rahatsızlık duyanlara karşı o da, davasına helal gelmesinden korktuğu için sürgüne razı geldi. Önce saltanat müptelası meşhur Şam Valisi tarafından Medine’ye sürüldü, oradan da Rebeze denilen ıssız çöle... Hz. Peygamber’den  “Ebuzer yalnız olarak yaşarsın, yalnız olarak ölürsün, yalnız olarak dirilirsen sen.. (Sosyal Açıdan İslam Tarihi, A. Gölpınarlı, s. 141)” rivayet edildiği gibi sanki orada yalnız yaşamak ve yalnız ölmek için kadere boyun eğdi.

Düşünce dünyasında dinî akidelerin, değerlerin ve şahsiyetlerin yeri olmayan birisi için Ebuzer bir manâ ifade etmez; olsa olsa, eğer sosyalizme meyilli bir dünya görüşüne sahip ise ve tesadüfen de olsa, Ebuzer’i keşfetmişse, o zaman onu, ‘İslâm’ın İlk Devrimcisi” veya sosyalisti sıfatıyla biryerlere oturtur. Zaten bazı kaynaklar Ebuzer’e böylesi bir sıfat yakıştırıyorlar. Sıradan, muhafazakâr bir müslüman ise, Ebuzer’i pek bilmez, duymuş olsa da, ‘İlk Sahabelerden’ sınıflandırmasını yapar ve geçer...  Sahabelerin birbirlerine dokunduklarının zerresi kadar onlara dokunmayan ve hepsini ‘gökteki yıldızlar gibi’ gören zihniyet ise, Ebuzer’i kendisi gibi; kendi hâlinde, ömrünü ibadetle geçiren, kimseye karışmayan bir sahabe gibi tarif eder ve tanır; öyle bilmek ve tanımakda da ısrarlı ve kararlıdır. Yumuşak, kadifemsi, herşeye boyun eğen, kendi hakkını aramayı bile Allah’a havale eden bir din anlayışı...

Böylesi bir din anlayışı

Ebuzer’i ve onun temsil ettiği din anlayışını günümüzün gelenekçi-muhafazakâr müslümanı ne kadar tanıyor? “Din Tacirleri” hitap ettikleri ve hâkim oldukları cemaatleriyle hakiki Ebuzer’in buluşmasına, tanışmasına asla fırsat vermez, tahammül de edemezler.

“Ahiret dinine çağırdılar bizi… Dünyayı ehline bırak, sonu ölümdür dediler. İşte bu sözlerle bizim kendimize ve toplumumuza olan sorumluluğumuzu elimizden aldılar. Kıssalarla, menkibelerle, hikâyelerle, şiir ve ilahilerle, bülbül hoca kasetleri ile eşekleştirdiler bizi. Zulme karşı, tuğyana  karşı başkaldıracak, kıyam edecek yerde, eğilmemizi, sabretmemizi söylediler. Sabrın mükâfatlarından bahsettiler, ayet ve hadisler okudular bize.. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü karşısında konuşacak, hakkı söyleyecek yerde, susmayı öğrettiler bize!

Gökte yıldız ararken, önündeki kuyuyu göremeyip içine düşen müneccim gibi olduk. Arı petekleri, karpuz çekirdekleri, besmele yazılı ağaçlarla eşekleştirdiler bizi.. Allah’ın hükümlerinin yürürlükten kaldırıldığı, müslümanların Türkiye’nin zencisi sayıldığı bu ülkede hala Ayasofya açılsın mı, açılmasın mı tartışmalarıyla oyaladılar bizi.. Bayraklı ihramlarla, ‘dolu bavul-boş zihin’ hacları ile eşekleştirdiler bizi. (Necmettin Şahinler, Lokmanı Dinlerken)”.

“Ne zaman yoksulluk bir kapıdan girerse, din başka kapıdan çıkar gider.” (Ebu Zerr)

Klasik İslâmî kaynaklar, Ebuzer’in kendi dönemindeki dava arkadaşlarıyla olan çatışmasını ya bilmiyor, ya da bilmemezlikten geliyorlar. Kitleleri altın yaldızlı, lüks ciltli kitaplar dolusu vasat dini bilgilerle besleyen kaynaklar, inceleyen, araştıran, hadiselere bazen şüpheci bir mantıkla yaklaşanları hiçbir zaman tatmin etmedi, doyuramadı.

”İlk müslümanlara bakıyoruz. Onlar kendilerini tehdit eden ve ya halifenin ya da yakınlarının bir zulmünü görürlerse, işlerini bırakır, çarşıları terkeder, mescidlere doluşur, bağrışır, tartışır, halifeyi mahkemeye ve adalete çağırırlardı.  Bu müslümanlar sosyal ve insani dirayet                                                                                
sahibiydiler. Neden? Çünkü onlar sosyal açıdan kararlı, duyarlı ve samimi müslümanlardı. zanı duyduklarında mescide koşarlar, nefislerini hesaba çekerler ve gelecekleri hakkında düşünürlerdi. (Necmettin Şahinler, Lokmanı Dinlerken) “. 

Bizim derdimiz, ilk kuşak müslümanların ahiret makamlarını sorgulamaktan ziyade, aralarındaki çok şiddetli ihtilafların sebebini öğrenmek ve geleceğe matuf netice çıkarmaktır. Gençlik yıllarında bizim gibi ideolojik hareketlerin içinde aşk ve şevkle davasına inanmış insanların Ebuzer’e yakınlık duyması, onunla dayanışmaya girmesi ve bazen kendini onun yerine koyarak on dört asır önce yaşanmış olayları şimdi yaşıyormuş gibi hissetmesi, bazen de Ebuzer’i bugüne taşıyarak, yoldaşları, gönüldaşları, ülküdaşları tarafından ihanete uğramış kendisinin yerine koyması, daha anlaşılır bir durumdur. Her fikri, sosyolojik hareketin içinde ve her devirde Ebuzerler olmuş, olmaya da devam edecek.

Mevkinin, rütbenin, dünyalıkların ve siyasî gücün, nasıl da ulvî davalara tercih edildiğini; Ebuzer’in temsil ettiği din anlayışından ve onun varlığından rahatsızlık duyulduğundan dolayı sürülüşü gibi; sizinle birlikte davanızın da, bugün dünyalıkların üstüne oturmuş dünkü dava arkadaşlarınız tarafından sürgün yemesi, vurgun yemiş gibi yüreğinize oturuyor mu?

Ebuzer; mevcut din anlayışımıza sorulan soru ve cevapsız kalmış sorularımıza da verilen cevaptır.

Bu ayak izleri bizi, kurban olduğum davası yüzünden çöle sürülen Ebuzer’e götürür. Biz o davanın; Ebuzer’le çöle sürülen davanın ülkücüsü, Ebuzer’in ülküdaşıyız.


 YAZARIN DİĞER YAZILARI:

Ebuzer: Sürgündeki Ülküdaşım
Kaybeden Kahramanlar  
Fikriyatı Ete Kemiğe Büründürmek
Aşk Medeniyeti’nin Ülkücüleri
Paradigma Değişimi ve Yeniden Ülkücülük
Ben Sana Hayran, Sen Bana Düşman...
IQ’su Düşükler ve Müslüman Avrupa
Savulun Türkler Geliyor...
Benden Sana “Düşman” Olmaz!
Gazze veya Kerbela
Kalabalıkların Yalnızlığı (2): Bizim Yalnızlığımız
Kalabalıkların Yalnızlığı
Hangi İnsanın Hakları?
Medeniyetin Utanç Tablosu
Dinine Değil Dindarlığına İtirazım Var (2)
Dinine Değil Dindarlığına İtirazım Var
Ana!
Batı’nın Şarklısı veya Şark’ın Batılısı
Ahlâkî Kodlarımız
“Globallaşmanın Pezevenkleri”
Modernizmle Gelen Devrimler (3)
Modernizmle Gelen Devrimler (2)
Modernizmle Gelen Devrimler
Derdimiz de var dermanımız da...
“Allahsız Komünizm” ile “Allahlı Kapitalizm” Arasında
“Türkiye sadece Türklerin değil”
 

   
SAYFA BASI
Mahmut Aşkar
Ebuzer: Sürgündeki Ülküdaşım
Yakup Yurt
SIK SIK SEÇİM, BELÇİKA’DA ZORLAŞTI GEÇİM…
İbrahim Selamet
İHH İnsani Yardım Vakfı
Muhsin Ceylan
Zirveden görünenler
 ve bir istifa
Nuran Yelkenci
Ne Mutlu Türküm Diyene!..
Orhan Aras
Bir Türk Alpereni: İbrahim Bozyel
Ozan Yusuf Polatoğlu
Cumhuriyet Halk Partisi
Ayten Kılıçarslan
Almanya ‘artık vatan’ mı?
S. Semih Sedef
Yitik hayatlar...
Hidayet Kayaalp
Mumla eriyen umutlar
Hayrettin Çakmak
İkinci yirmiyedi, beşinci Cuma
Yılmaz Kuzucu
İyiye değişim ve beyinlerde haraket
M. Ali Aladağ
Alman Medyasındaki İslam
Üzeyir Lokman  Çaycı
Şehirlerleşme ve etkinleşmeler
Haldun Çancı
Gizlenen Gerçek Atatürkçülük ve Savunucularına Ödettirilen Bedeller
Hasan Kayıhan
Bizim "Diaspora" Show
Ali Kılıçarslan
Oy hakkı sözü ne oldu?
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Gelin TV kanallarımızın son durumunu birlikte irdeleyelim
İsmail Altıntaş
Diaspora ve Kimlik
Osman Seçmez
Hayatın gerçek adı: SU
Şefik Kantar
Papa radikallere koz verdi
Fikret Ekin
Yine İnsan
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Türkiye'nin En Büyük Sorununa Cevap
Prof. Dr. Berhan Yılmaz
Peygamberi Doğru Anlamak
Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Şiddet ve Eğitim Sitemimiz 1
Sebahattin Çelebi
Şimdi....
Veli Kalli
Sorunumuz Kuş Gribi Değil
Mustafa Can
Bayram Gelince Bir Şeyler Olur Bana Canım....
İsmail Tüysüz
”Avrupa’nın Anası Anadolu” Konferansına İlgi Büyüktü
Erhan Türbedar
Kosova’ya İki Yeni Bakanlık Devrediliyor (?)
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Yakup Tufan
Fransa’nın İmajı
Betül Parlar
Hey du...
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
Dr. Nebil Bozdoğan
Kozmetik cilt tedavisi amaçlı lazer uygulamaları
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç