BAKIŞ
Mahmut Aşkar
|
|
askar@turkpartner.de
|
Ebuzer: Sürgündeki Ülküdaşım
“Evinde ekmek bulamayan kişi, nasıl olur da topluma kılıç
çekerek karşı çıkmaz, şaşarım.” (Ebuzer)
Düşünüyorum: Eskiye kıyasla ülkemizde ilahiyat okuyanlar,
başörtüsü bağlayanlar, hacca gidenler çoğaldı. Dindar
kesimler ülkenin siyasî, idarî yönetiminde, iktisadî hayatta
belli kesimleri kıskandıracak, ürkütecek derecede
varlıklarını hissettirdiler. Dindar-muhafazakâr kesim
görüntülü ve yazılı medyada da laik, seküler medyayla boy
ölçüşecek seviyeyi çoktan yakalamış durumda... Camilerimizin
hem sayısı çoğaldı, hem de ziyaretçileri... Ramazanlarda
iftarların, çadırlardan lüks otellerin salonlarına kadar
giderek yaygınlaşmasına, artık sıradan bir Ramazan görüntüsü
olarak alıştık. Haftalarca süren “Kutlu Doğum”
etkinliklerinde en büyük toplantı salonları dolup dolup
taşıyor.
Soruyorum: Bütün bunlara rağmen memleketimde eskiye kıyasla
insanlararası adalet, merhamet ve dayanışma duygusu azaldı
mı, çoğaldı mı? Başta insanî ahlâk olmak üzere, ticarî,
siyasî, içtimaî ahlâk, inanç ahlâkı, ilim ahlâkı eskiye
kıyasla daha da pekişti mi, yoksa her sahada bir ‘ahlâk
kirlenmesi’dir aldı başını gidiyor mu? Fuhuş, cinnet
getirmeler, ırza tecavüzler, boşanmalar eskiye kıyasla
azaldı mı, yoksa toplum olarak bir bataklığa mı
sürükleniyoruz? İnsanlararasındaki sevgi, saygı, karşılıklı
müsamahada ve özellikle cefakâr anne-babalara, yaşlılara
olan sorumluluklarımız, fedakârlık derecesinde arttı mı,
yoksa bir “ben” merkezli hayat anlayışı giderek toplumun her
kesiminde yaygınlaşıyor mu? Zenginliğimizi, ‘israf
haramdır’a kılıf uydurarak mı değerlendiriyoruz, yoksa
gerçekten ihtiyaç sahipleriyle paylaşarak mı?
Şayet, ‘eskiye kıyasla ülkemizde yukarıda bahsi geçen ve
benzeri birçok konu ve sahada büyük ilerlemer olmasına
rağmen, bizi biz yapan değerler bazında kötüleşme, gerileme
var’ diyorsanız, yazımızın bundan sonraki Ebuzer eksenli
bölümleri sizin de düşünce ve hissiyatınıza tercüman
olacağına inanıyor ve ümit ediyoruz. Tersini düşünüyorsanız,
bizimle birlikte daha fazla kafa yormanıza gerek yok!
Peygamber Ocağının Ürünü
Onu ilk defa Ali Şeriati’nin kitaplarında tanıdım.
Merhum Şeriati’nin büyük bir hayranlıkla anlattığı Ebuzer’e;
bize intikal eden gelenekçi sahabe çizgisinin epeyce
dışındaki Ebuzer’e ilgi duymamak mümkün mü? Hele bu
keşfedilmeyi bekleyen; Peygamber ocağında yoğrulmuş,
şekillenmiş ve bilgilenmiş abide bir şahsiyet ve adeta
ezberimizi bozan çok çarpıcı görüşlerin sahibiyse, merakımız
ve ilgimiz biraz daha artıyor.
Dr. Ali Şeriati, Ebuzer’i tarif ederken; “Hürriyet ve
adalet, köleler ve açlar uğrunda mücadele eden, Kur’an’ı
doğru dürüst anlamak ve hakikatın ne olduğunu tanımak için
sürekli okuyan; savaş, düşünce ve sevgi adamıdır.” diyor.
Yukarıdaki cümlede Ebuzer’e atfedilen özellikleri altalta
sıralayalım:
-Hürriyet ve adalet uğruna mücadele eden,
-Köleler ve açlar için kılç çeken,
-Kuran’ı doğru anlamak ve hakikatı tanımak için sürekli
okuyan,
-Savaştan geri durmayan,
-Düşünen,
-Allah için seven, sevmesini bilen adam!
Saltanatın, devletçilerin, gelenekçilerin, değişmezlerin,
iktidarların, kılıflandırılmış dinin karşısına dikilen
kılıfsız dinin temsilcisi; dokunulmaz din zırhına
bürünenlere dokunan, yalın, sade, essah Ebuzer...
Siz, hangi dünya görüşüne, mezhebe, tarikata hatta dine
mensubiyetinizden bağımsız olarak, dava, fikir, düşünce
arkadaşlarınız, ülküdaşlarınız, yoldaşlarınız veya uğruna
baş koyduğunuz hak din üzere olan kardeşleriniz tarafından
belli bir zaman sonra dışlanmış, horlanmış veya terk
edilmiş, davanız gibi siz de ihanete uğramış iseniz;
Ebuzer’le sizin birçok ortak yönleriniz var demektir.
Çöle sürülen dava
Ebuzer’in verdiği mücadeleyi, Peygamber’e olan sadakatı,
dürüstlüğü, vefakârlığı, bilgeliği üzerine mevcut kaynaklar
övgüler yağdırıyor, ömrünün son demlerini geçirdiği Rebeze
çölündeki hayatını anlatıyorlar da... Şam varken, Medine
veya Mekke varken, Ebuzer’in niçin ıssız bir çölde yaşamaya
mecbur ve mahkûm edildiğini soran sorgulayan merak eden bir
İslâm anlayışının kıtlığını nasıl izah etmek gerekir?
Böylesi bir müslümanlık anlayışı bizim 21. yüzyıldaki
beklentilerimizi karşılayabilir mi?
Ebuzer, Rebeze’ye sürgüne gönderilirken; onun şahsında
temsil edilen bir dava anlayışı da aslında çöle sürülüyor,
yani günlük sosyal hayattan, idari mekanizmadan alınarak
uzaklara, icraatın dışına atılıyordu. Aynı ekolun
temsilcilerinden Hz. Ali, onu uğurlarken; “Toplum dünyaları
için senden korktu; sense dininden dolayı onlardan korktun.
Senden korktukları şeyi bırak ellerine; korktuğun şeyi al
onlardan. (Nehc’ül Belaga, s.182)” diyordu. Muallimi,
rehberi, üstadı Hz. Peygamber olan Ebuzer de aynen öyle
yaptı: Dünyalıkları, saltanatları için Ebuzer’in varlığından
rahatsızlık duyanlara karşı o da, davasına helal gelmesinden
korktuğu için sürgüne razı geldi. Önce saltanat müptelası
meşhur Şam Valisi tarafından Medine’ye sürüldü, oradan da
Rebeze denilen ıssız çöle... Hz. Peygamber’den “Ebuzer
yalnız olarak yaşarsın, yalnız olarak ölürsün, yalnız olarak
dirilirsen sen.. (Sosyal Açıdan İslam Tarihi, A. Gölpınarlı,
s. 141)” rivayet edildiği gibi sanki orada yalnız yaşamak ve
yalnız ölmek için kadere boyun eğdi.
Düşünce dünyasında dinî akidelerin, değerlerin ve
şahsiyetlerin yeri olmayan birisi için Ebuzer bir manâ ifade
etmez; olsa olsa, eğer sosyalizme meyilli bir dünya görüşüne
sahip ise ve tesadüfen de olsa, Ebuzer’i keşfetmişse, o
zaman onu, ‘İslâm’ın İlk Devrimcisi” veya sosyalisti
sıfatıyla biryerlere oturtur. Zaten bazı kaynaklar Ebuzer’e
böylesi bir sıfat yakıştırıyorlar. Sıradan, muhafazakâr bir
müslüman ise, Ebuzer’i pek bilmez, duymuş olsa da, ‘İlk
Sahabelerden’ sınıflandırmasını yapar ve geçer...
Sahabelerin birbirlerine dokunduklarının zerresi kadar
onlara dokunmayan ve hepsini ‘gökteki yıldızlar gibi’ gören
zihniyet ise, Ebuzer’i kendisi gibi; kendi hâlinde, ömrünü
ibadetle geçiren, kimseye karışmayan bir sahabe gibi tarif
eder ve tanır; öyle bilmek ve tanımakda da ısrarlı ve
kararlıdır. Yumuşak, kadifemsi, herşeye boyun eğen, kendi
hakkını aramayı bile Allah’a havale eden bir din anlayışı...
Böylesi bir din anlayışı
Ebuzer’i ve onun temsil ettiği din anlayışını günümüzün
gelenekçi-muhafazakâr müslümanı ne kadar tanıyor? “Din
Tacirleri” hitap ettikleri ve hâkim oldukları cemaatleriyle
hakiki Ebuzer’in buluşmasına, tanışmasına asla fırsat
vermez, tahammül de edemezler.
“Ahiret dinine çağırdılar bizi… Dünyayı ehline bırak, sonu
ölümdür dediler. İşte bu sözlerle bizim kendimize ve
toplumumuza olan sorumluluğumuzu elimizden aldılar.
Kıssalarla, menkibelerle, hikâyelerle, şiir ve ilahilerle,
bülbül hoca kasetleri ile eşekleştirdiler bizi. Zulme karşı,
tuğyana karşı başkaldıracak, kıyam edecek yerde,
eğilmemizi, sabretmemizi söylediler. Sabrın mükâfatlarından
bahsettiler, ayet ve hadisler okudular bize.. “Haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü karşısında
konuşacak, hakkı söyleyecek yerde, susmayı öğrettiler bize!
Gökte yıldız ararken, önündeki kuyuyu göremeyip içine düşen
müneccim gibi olduk. Arı petekleri, karpuz çekirdekleri,
besmele yazılı ağaçlarla eşekleştirdiler bizi.. Allah’ın
hükümlerinin yürürlükten kaldırıldığı, müslümanların
Türkiye’nin zencisi sayıldığı bu ülkede hala Ayasofya
açılsın mı, açılmasın mı tartışmalarıyla oyaladılar bizi..
Bayraklı ihramlarla, ‘dolu bavul-boş zihin’ hacları ile
eşekleştirdiler bizi. (Necmettin Şahinler, Lokmanı
Dinlerken)”.
“Ne zaman yoksulluk bir kapıdan girerse, din başka
kapıdan çıkar gider.” (Ebu Zerr)
Klasik İslâmî kaynaklar, Ebuzer’in kendi dönemindeki dava
arkadaşlarıyla olan çatışmasını ya bilmiyor, ya da
bilmemezlikten geliyorlar. Kitleleri altın yaldızlı, lüks
ciltli kitaplar dolusu vasat dini bilgilerle besleyen
kaynaklar, inceleyen, araştıran, hadiselere bazen şüpheci
bir mantıkla yaklaşanları hiçbir zaman tatmin etmedi,
doyuramadı.
”İlk müslümanlara bakıyoruz. Onlar kendilerini tehdit eden
ve ya halifenin ya da yakınlarının bir zulmünü görürlerse,
işlerini bırakır, çarşıları terkeder, mescidlere doluşur,
bağrışır, tartışır, halifeyi mahkemeye ve adalete
çağırırlardı. Bu müslümanlar sosyal ve insani
dirayet
sahibiydiler. Neden? Çünkü onlar sosyal açıdan kararlı,
duyarlı ve samimi müslümanlardı. zanı duyduklarında mescide
koşarlar, nefislerini hesaba çekerler ve gelecekleri
hakkında düşünürlerdi. (Necmettin Şahinler, Lokmanı
Dinlerken) “.
Bizim derdimiz, ilk kuşak müslümanların ahiret makamlarını
sorgulamaktan ziyade, aralarındaki çok şiddetli ihtilafların
sebebini öğrenmek ve geleceğe matuf netice çıkarmaktır.
Gençlik yıllarında bizim gibi ideolojik hareketlerin içinde
aşk ve şevkle davasına inanmış insanların Ebuzer’e yakınlık
duyması, onunla dayanışmaya girmesi ve bazen kendini onun
yerine koyarak on dört asır önce yaşanmış olayları şimdi
yaşıyormuş gibi hissetmesi, bazen de Ebuzer’i bugüne
taşıyarak, yoldaşları, gönüldaşları, ülküdaşları tarafından
ihanete uğramış kendisinin yerine koyması, daha anlaşılır
bir durumdur. Her fikri, sosyolojik hareketin içinde ve her
devirde Ebuzerler olmuş, olmaya da devam edecek.
Mevkinin, rütbenin, dünyalıkların ve siyasî gücün, nasıl da
ulvî davalara tercih edildiğini; Ebuzer’in temsil ettiği din
anlayışından ve onun varlığından rahatsızlık duyulduğundan
dolayı sürülüşü gibi; sizinle birlikte davanızın da, bugün
dünyalıkların üstüne oturmuş dünkü dava arkadaşlarınız
tarafından sürgün yemesi, vurgun yemiş gibi yüreğinize
oturuyor mu?
Ebuzer; mevcut din anlayışımıza sorulan soru ve cevapsız
kalmış sorularımıza da verilen cevaptır.
Bu ayak izleri bizi, kurban olduğum davası yüzünden çöle
sürülen Ebuzer’e götürür. Biz o davanın; Ebuzer’le çöle
sürülen davanın ülkücüsü, Ebuzer’in ülküdaşıyız.
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Ebuzer:
Sürgündeki Ülküdaşım
Kaybeden
Kahramanlar
Fikriyatı
Ete Kemiğe Büründürmek
Aşk
Medeniyeti’nin Ülkücüleri
Paradigma
Değişimi ve Yeniden Ülkücülük
Ben
Sana Hayran, Sen Bana Düşman...
IQ’su
Düşükler ve Müslüman Avrupa
Savulun
Türkler Geliyor...
Benden
Sana “Düşman” Olmaz!
Gazze
veya Kerbela
Kalabalıkların
Yalnızlığı (2): Bizim Yalnızlığımız
Kalabalıkların
Yalnızlığı
Hangi
İnsanın Hakları?
Medeniyetin
Utanç Tablosu
Dinine
Değil Dindarlığına İtirazım Var (2)
Dinine Değil
Dindarlığına İtirazım Var
Ana!
Batı’nın
Şarklısı veya Şark’ın Batılısı
Ahlâkî
Kodlarımız
“Globallaşmanın
Pezevenkleri”
Modernizmle Gelen Devrimler
(3)
Modernizmle Gelen Devrimler
(2)
Modernizmle
Gelen Devrimler
Derdimiz
de var dermanımız da...
“Allahsız
Komünizm” ile “Allahlı Kapitalizm” Arasında
“Türkiye
sadece Türklerin değil”
SAYFA
BASI
|