BAKIŞ
Mahmut Aşkar
|
|
askar@turkpartner.de
|
DİK DURUN!
Herkesle iyi geçinmek, kimseyle bir meselesi olmamak, mümkün
mü? Hayır!.. Sıradan insanın tahammül
edemiyeceği derecede fedakârlık ve cefakârlık
örneği gösteren, sabır ve toleransın insanî
sınırlarını aşacak kadar da
özelliklere sahip olan Allah’ın elçileri, uyarıcıları’nın
bile herkesle iyi geçinebildiklerini, dost olduklarını
söylemek mümkün değildir. Çünkü; hertürlü çirkefliğe,
çirkinliğe ve cehalete karşı mücadele vermek,
insanları bu istikamete yönelmekten kurtarmak gibi bir görevi
olanların sevmeyenleri, düşmanları da
amcak; çirkefler, çirkinler(ahlaksızlar) ve cahiller zümresi
olabilirdi.
Uğrak yeri ve durak yeri kahvane, meyhane olanlara, hatta
kendine göre “tarafsız” olanlara, veya “taraf”
olmayı, bir futbol takımını tutmak, şeklinde
algılayanlara da diyecek sözüm yok. İsmiyle ve
cismiyle, ben inanç/ülkü/dava adamıyım, demek ve
dedirtmek isteyenlere diyecek
bir çift sözüm var: Dik
durun!
İdeoloji temsilcilerinin nesli, pazarlamacılarının
da müşterileri piyasadan çekildiler. Onların
yerini din temsilcileri ve pazarlamacıları aldılar:
-Tüketimi teşvik dini(siz buna vahşi kapitalizm de
diyebilirsiniz): Nefes nefese, bitiresiye-tiksinesiye-ölesiye
tüketmek!
-Dine
karşı din: İlahi dine kaşı dünyevi
din(siz buna felancılık veya filancılık da
diyebilirsiniz).
-İslam’ın dışındaki mevcut “ehl-i
kitap dinler” dediğimiz Hıristiyanlık ve
Musevilik kalıyor. Musevilik sadece Yahudiler’den
ibaret olduğu için “milli din” sınırları
dahilinde kalmak mecburiyetindedir. Semavi dinler içinde en
çok mensubu olan Hıristiyanlık olmasına rağmen,
-bildiğiniz gibi- fazla iddiası olan bir din değildir.
Meselâ, İslamiyet’te olduğu gibi, hayatın
her zerresinde kendi ölçülerinin uygulanması yönünde
iddiası yoktur.
Mevcut manzaradan anlaşıldığı gibi
hararetli taraftarları ve karşıtları olan,
tekrar çığırından çıkmak üzere
olan insanlığı silkeleyen, ne sattıkça ne
de saldırdıkça bitip tükenmeyen, azalıp
eksilmeyen, zaman aşımına uğramak,
ihtiyarlamak, demode olmak ne kelime; tam tersine, canlı
dipdiri, genç ve dinamik, her zaman çağdaş/modern,
sonsuza dek karanlıkları yok eden nur!... Gönül
vereninin gönlünü nurlandırarak, göğsünü
kabartıp gururlandırırken, karşısındakilerinin
her türlü oyunlarını, fetbazlıklarını
deşifre ederek şaşırtan bir din: İslam.
İşte böyle bir dinin alıcısı da, satıcısı
da, düşmanı da her zaman vardı ve olacaktır.
Çünkü, bitmez tükenmez ilahi bir kaynak!.. İslam
tarihinde kabileye veya kabile reisine göre din, devlet
reisine veya politikasına göre din, şeyhe/tarikata/mezhebe
göre din, hadisesini biliyoruz. Günümüzde de şartlar
ve zaman değişmesine karşılık, gidişatın
işleyişinde teferruattan öte, esaslı bir değişiklik
yoktur. Partilere, kuruluşlara ve hocaefendilere göre
din!.
Buradaki esas taktik; dinin emrine girerek hizmetten ziyade,
din satarak kazanmak, büyümek, nüfuz(güç) sahibi olmaktır.
Bu tip satıcıların/pazarlamacıların
da piyasası doyum noktasına geldi ve tıkandılar.
Yeni arayışlar peşindedirler. Tıkanma
noktasına gelmelerinin sebeplerinden belkide en önemlisi,
bilgi ve iletişim çağı olan 21.Yüzyıl’a
girmiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Yeni
nesiller, babalarına arz edilene talip değiller.
Kapitalizmin hayat normlarını benimsemiş “müslüman”ın
–şayet lükse dayalı düzeni bozulursa- dünyalıklarıyla
ilgili kaybedecek çok şeyi vardır. Eski
“piyasa”sından ümiti kesmek mecburiyetinde kalınca,
eğilmeler, bükülmeler başlıyor. Dilenci,
“Allah rızası için..” diyerek el açıp karşınızda
iki büklüm olurken, ismi ve cismiyle din temsilcileri de
“para”nın ve “siyasi güç”ün karşısında;
“siz nasıl uygun görürseniz.., hatta ne emre-
derseniz., yeterki...yeterki bana dokunmayın ve kaynaklarımı
kurutmayın”, diyerek iki büklüm oluyorlar. Müslümanlar
adına verilmedik taviz kalmıyor! Bu sefer; “görmedik,
bilmedik ve duymadık”
tavırlarıyla müşterek emanetiniz yağmacılar
tarafından talan ediliyor. Müslümanın yumuşak
karnından yakalayan hinoğlu hin artık bırakır
mı? Bu sefer de çerçevesi onlar tarafından çizilmiş,
içi de yine onlar tarafından doldurulmuş bir
“din” dayattırılıyor bizim ‘ahmak’a!..
Bu bazen “George’a
göre İslamiyet”, bazen de “Hans’a
göre İslamiyet”
olarak karşımıza çıkarken, birilerinin
beli kırılıyor!... Onlar büküle büküle küçülürken...
Birileri, yeter!..yeter!...yeter!.., bükülmeyin, diyor. Küçülmeyin!..
Ya kırılın ya da, dik durun artık! ..
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|