Dünü
ve Bugünüyle
Değerler Çarpışması
Not: Kendi çapında “medeniyetler savaşı”
çerçeveseinde son gelişmeleri dikkate alarak mütevazi bir
inceleme-araştırmanın neticesinde ortaya çıkan bu yazı, siz
okuyuculara birkaç gün peşpeşe arabaşlıklarla verilecektir.
Sizi bilmem ama, ben kendimi son birkaç seneden beri, hele
“Karikatür Krizi”nin Danimarka sınırları dışına taşdığı günden
bu yana “Kültürler Savaşı”nın tam ortasında hissediyorum.
Avrupa televizyonlarda en üst seviyedeki tartışmalar, en ciddi
gazete ve dergilerde okumakla bitiremeyeceğiniz yorumlar,
eleştiriler... En azından Alman medyasındaki İslamiyet’le
ilgili makaleleri tarafsız bir gözle incelemeğe çalışırken,
“Kurtlar Vadisi-Irak” filmi üzerine koparılan fırtınaya karşı
da duyduğum şaşkınlığı itiraf etmem gerekir. Okuduklarımı bir
daha bir daha okuyor, satır aralarında verilen mesajı, koyulan
teşhisi anlamak için özel gayret gösteriyorum. 2001’in 11
Eylül’ünden beri takip edebildiğim dünya ölçekli gelişmeleri
beynim zonklarcasına hafızamda tekrar canlandırıyor; terazinin
bir tarafına Müslüman-Doğu’yu, diğer kefesine
Hıristiyan-Batı’yı koyuyorum. Gayem; kültürler savaşını veya
değerler çatışmasını körüklemek, bir tarafı topyekün
karalamak, diğerini ise aklamak değil! Bu istikamette ortaya
konulan görüşlerden bir netice çıkarmak, bilhassa hadiselere
Batı dünyasından bakanların açık ve gizli niyetini, samimi ve
gayrisamimi değerlendirmelerinin ışığında tesbitlerimizi
sizlerle paylaşmak, bir başka ifadeyle gayem; onların müslüman
beni nasıl gördüklerini görmekti.
Önyargının Perde Arkası
Batı’nın bugün itibariyle İslamiyet’e karşı genel tavrını
anlayabilmek için biraz gerilere gitmek gerekir: Batı’nın önde
gelen düşünürlerinden Dante (1265-1321) Hz. Peygamber’i Damadı
Hz. Ali’yle birlikte cehennemin 8. katına layık görürken,
Voltair 1741 senesinde yazdığı tiyatro parçasında sapık ve
cani olarak österiyordu. (Spiegel, 6.2.06).
“Salomon Schweigger 1616’da yaptığı çeviriye, ‘Türk Kur’anı:
din ve hurefe’ adını vermişti. Johann Lange’nin 1688’de
yaptığı ikinci meal ise, biraz daha değişik bir şekilde ‘Tam
Türk Kanunları ya da Muhammed’in Kur’anı’ adını taşıyordu.
....Kuran’ın ilk Latince çevirisini 1143’de gerçekleştirmiş
olmalarına rağmen, haçlı şövalyelerine: Müslümanların
‘Muhamedd’ten başka ilah yoktur’ dedikleri propaganda
ediliyor; haçlılara sihirbaz, ya da ‘idol’ (putperest
teslisin ayaklarından biri) olarak; hatta, papalık tahtını ele
geçiremediği için Hıristiyanlığa kin duyan bir kardinal olarak
tanıtılıyordu.” (Murad Hoffmann, 3.Binyılda Yükselen Din
İslam). Meşhur Alman Yazar Karl May’ın (1842-1912)
müslümanları aşağılayıcı romanlarını yazarken, ömründe bir
defa bile olsun, Şark’ı görmediğini de uzun uzun anlatmağa
gerek görmüyorum. Günümüze dönüyoruz: “Florida’nin (A.B.D)
Başpastör’ü kilisedeki bir âyinde, Hıristiyanlık bakire bir
kadından tanrının oğlu olarak dünyaya gelen İsa tarafından
kuruldu. İslâm ise, kötü ruhlar tarafından çarpılmış, en
sonuncusu 9 yaşında bir kız olan 12 karılı, çocuk katili
Muhammed tarafından kurulmuştur. (Spiegel, 6.2.06).
“Dindar kitle ebedi düşmanları inançsızları (hıristiyanlar)
ele geçirerek, boğazlamak ve yakmak istiyorlar. Onların
(müslümanlar) hedefleri, topluca Batı dünyasıdır. Öldürmekten
başka hürriyet tanımıyorlar. (Die Welt gazetesindeki Sosyolog
Wolfgang Sofsky imzalı makaleden alıntı yapan Christopf
Siemes, Zeit, 23.2.06)”. Karikatür Krizi’nden kaynaklanan
İslâm alemindeki protestolara bir Alman sosyoloğun yaklaşımı
da böyle...
İnsan olan elini vicdanına koyarak kendisine sormalıdır;
Irak’ta müslümanların başına gelenler, hapishanede iğrenç
işkencelere maruz kalanlar, müslüman değil de Batılı
hıristiyanlar olsaydı, Hıristiyan âlemi topyekün bir haçlı
seferi daha düzenleyerek, tüm İslâm âlemini haritadan silmeğe
kalkışmaz mıydı?
Uzun bir araştırmanın neticesinde Amerikalı bir yazar elini
vicdanına koyarak, “Batı gözünde İslâmiyet’ten başka hiçbir
dinin bu derece olumsuz bir görüntüsü olmadığı rahatlıkla
söylenebilir.” tesbitini yaparken; bunun nerden kaynaklanığını
da şöyle ifade ediyor: “Müslüman olmayan eleştirmenler,
çoklukla çağdaş aşırı uç Müslümanları, sadece onlar gerçek
Müslümanmış gibi ele alıp, İslâmiyet”i sık sık hoşgörüsüz bir
din olarak nitelendirdiler. (Prof.Dr. Carl W. Ernst, Hz.
Muhammed’in Yolunda, s.49 ve 93. İngilizce’den çeviri:
Cangüzel Güner Zülfikar)”.
Batı’nın yazılı ve görüntülü medyasını az-çok takip edenler
de, umumiyetle ya din kisvesine bürünerek kanlı eylemlerin
altına imza atanlar, ya da dini motiften ziyade İslâm’dan
önceki tarihlere dayanan töresi icabı kadına köle muamelesini
reva görenler önplana çıkarılarak; “İşte İslam budur!”
damgasının vurulduğunu görmektedirler. Avrupa kitapçılarının
en çok satan (Bestseller) kitaplar listesinde bu ve benzeri
konuları işleyen, İslâm alehtarı yayınları görmek mümkündür.
Hâl böyle olunca, varın sokaktaki Avrupalı beya Amerikalı
vatandaşın İslâmiyet hakkındaki hükmünü siz tahmin edin...
DEVAM EDECEK
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|