ÇÖKÜŞ
Bir münevver “Ağabeyi”ye sohbetimiz esnasında, bir
tarihte kaleme aldığım
yazılarımdan birisini uzattım. Okuduktan
sonra, “güzel!” dedi. Bu, bir öğrencinin
yazdığı imtihan için öğretmeni tarafından
tam not alması gibi birşeydi. Yazının
tamamını okuduktan sonra bir cümleyi cımbızla
çeker gibi tekrar okudu: “Başarısızlığı,
beceriksizliğinin müsebbibini hep dışarda arar,
fakat şarklının düşmanı ya kendisi
ya da kendisindendir.” Bu tesbitin çok doğru,
dedikten sonra şerh düşmeyi de ihmal etmedi: Fakat kavgacı
bir üslûp!
Fert bazında insanın çöküşü, ailenin
çöküşünden daha hızlı olur. Ailenin çöküşü
ise, toplumun çöküşünden daha kısa bir sürede
gerçekleşir. Bu çöküş süreci, toplumdan devlete
ve sisteme sirayet ederek kendisini tamamlar.
“Küreselleşen”
bir dünyada artık hemen hemen bütün sosyal, siyasi ve
iktisadi gelişmeler birbiriyle içiçe girmiş
durumda. Bir yerde başlayan çöküş, günün
birinde (eğer tedbir alınmazsa) mutlaka “küreselleşen
çöküş” noktasına gelecektir. Bu da insanlığın
çöküşünden başka birşey olmayacaktır.
Bana, aileme, toplumuma dışarıdan dayatılan, dikte
ettirilen yabancı hayat tarzına ve bana ters düşen
değerlere karşı uyarıcılık görevi
üstlenmek, tedbir almak, mesuliyetimin gereğidir. Bunu görememek,
fark edememek; cehalet, görmemezlikten gelmek veya
kabullenmek ise; ihanettir!
Cenab-ı Allah bana yazabilme ve konuşabilme imkânı
verdiği müddetce, asgari müştereklerim (azamiden
vazgeçtim) olanlarla beraberce, omuz omuza mücadele vereceğim,
müştereklerimizi savunacağım gibi, gerektiğinde,
ilk kavgamı da onlara karşı vereceğimi bir
daha ilan ediyorum. Müşterek değerlerimizin
suistimal edilmesine, yanlış yönlendirilmesine,
cahillerin ve çıkarcıların himayesine
verilmesine, onların –ehil olmadıkları halde-
beni ve benim gibileri temsile kalkmasına, “kalem”imi
ve “kelâm”ımı sonuna kadar kullanarak mücadele
edeceğim. Bu benim; hem insanlarıma, hem de insanlığa
olan sorumluluğumun bedelidir!
Konuşuyormuş gibi yapıyor, konuşmak için,
konuşuyoruz. Eleştirilerimiz; meselenin kaynaklandığı
temelden yoksun, şahsi, nefsi ve dar kalıplar çerçevesinde
cereyan ediyor. Hakikatları dile getirmek için ayağa
kalkanlar; hakikatçı olmuyor, olamıyorlar!..
Televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında başlatılan
“Yeni Hayat Düzeni”, önce insanımızı fert
olarak, sonra da yuvamızı aile olarak abluka altına
almaya başladı. Anavatan dışında,
sadece Batı Avrupa’da 3,5 milyon civarında insanımız
yaşamaktadır. Bu insanların iç dünyasından
haberdar olması gerekenlerin haberi var mı?
“Kol
kırılır yen içinde, baş kırılır
fes içinde”:
Sarmadığınız taktirde, kırılan
baştan akan kan, başı beraberinde götürür ve
kırılan kol da sakat kalır. Baş; düşünmek,
kol; savunmak için vardır.
Bilhassa Batı Avrupa Türkleri’nin ruh dünyasında başlayan
çöküş; vicdan ve mesuliyet sahiplerini “kavgacı”
noktasına getirmiş durumdadır. “Aman kimse
duymasın!” zihniyeti, bu toplumu çıldırtma
noktasına sürüklerken, bizden başka da duymayan
kalmadı zaten.
Siz; temsilciliklerimiz, alt kuruluşlar - üst kuruluşlarımız,
işadamlarımız, TR-AB ilişkilerimizin
kahraman lobicileri! Siz;
“kayıp”larımızı bulamayacak,
“giden”lerimizi geri getiremeyecekler! Bu “çöküş”
devam ettiği müddetce, bütün plan-projeleriniz ve
müesselerinizle beraber istikbalimizi de bu “göçük”ün
altından kurtarmaya gücünüz yetmeyecektir.
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|