Bu Parantez Açılmalıdır
Çok ses çıkaran, kısa vadede ses de getiren bazı olaylar
gibi, attığı her adım, ettiği her laf ile olay yaratan,
kendinden söz ettiren şahıslar da var. Hadiselerin dikkate
değer oluşları çok gürültü çıkarmalarıyla ve insanların
kıymetlilik derecesi de çok bağırmalarıyla bağlantılı
değildir.
Hz. Musa’nın Firavuna, Hz. İsa’nın Roma Imparatoruna ve Hz.
Muhammed’in Mekkeli güçlere rağmen başlattığı yeni dünya
nizamı, tabiri caizse, ayaklarının ucuna basarak, sessizce
geldi ve taht ve taç sahiplerinin silahlı orduların
korumasındaki düzenini tarümar etti. Toplu tüfekli İngiliz
mandacılığına başkaldıran Gandhi ve onunla birlikte hareket
eden yığınlar sade yalın, çıplak ve sessiz idiler.
Geride bıraktığımız 20. yüzyılın ortalarından itibaren
ülkemizde başlayan gençlik hareketlerinden ve özellikle son
çeyreğinde ideolojileri adına çarpışarak çok ses
getirenlerden bu gökkubbede geride sadece acı hatıralar
kaldı. Buna karşılık sessizce başlatılan bazı cemaat
eksenli hareketler bugün itibariyle toplum hayatının her
safhasında dinamik kadrolarıyla varlıklarından söz
ettiriyorlar.
Anadolu topraklarındaki bin yılı aşkın mazimizde bizi Yunus
kadar etkileyen, şekillendiren bir devlet adamı, padişah,
kumandan gösteremezsiniz. İstiklâl Savaşı dönemininde
milletin hissiyatına tercüman olan ve o ortak değerlerimizi
şiirlerinde terennüm eden en etkileyici şahsiyetlerden
birisi olan Mehmet Akif Ersoy, ömrünün son demlerini
gözlerden de ırak yerlerde geçirdikten sonra ülkesine döndü
ve sessizce bu dünyaya veda etti amma... Bu millet var
oldukça, o varlığı ayakta tutanlardan birisi olarak Mehmet
Akif hiç şüphesiz milletin ortak değeri, vicdanı ve
istikamet belirleyeni olmaya devam edecektir.
Bazı şahsiyetlerin büyüklüğü, sade ve samimi oluşlarında
aranmalıdır. Dayatılan, empoze edilen, propagandası yapılan
büyüklükler günübirlik, konjöktürel büyüklüktür. Büyüklük
keşfedilmeği bekler. Kadirşinaslık da, o hakkı teslim etmek;
büyüğü keşfetmektir. Milletlerin büyüklüğü; kendi
değerlerini keşfetmesi, sahiplenmesi ve bağrına basmasıyla
orantılıdır. Bu manâda Türk Milleti büyük bir millettir.
Bazı değerlerin keşfedilmesi parantezi açmak gibidir:
Üzerinde durulmaya, biraz düşünmeğe biraz dikkatlice
incelenmeğe ve enine boyuna yorumlanmaya ihtiyaç vardır.
Aşık Veysel de Yunus Emre gibi sade ve yalındır. Hepimizin
kullandığı gündelik kelimelerle düşüncelerini bir şiir
ahengi içerisinde dile getirdi. Nice Batılı dilleri konuşan,
oralarda ve oraları okumuş veya ülkemizde nice üniversite
diplomalı, akademisyen, meşhur olmuş, meşhur edilmiş
yazarlarımız, şairlerimiz var. Veysel gibi sade bir dil
kullanırken bizi zihnî derinliğe zorlayan ve aynı zamanda
bizi en mükemmel bir tarzda anlatan yine Veysel’den başkası
değildir. Aşık Veysel “parantez”ini henüz yeterince
açtığımızı söyleyemeyiz. “Benim sadık yarim kara topraktır”
diyebilmek için, “karnını kazma ile bel ile yardığımız, el
ile tırnak ile yüzünü yırtdığımız” bu toprağın insanı olmak
gerek.
Bir başka insanî, tarihî ve irfanî derinliği olan bu
topraklarda yoğrulmuş birisi daha varmış... O, Veysel’in
kazma ile bel ile karnını yardığı topraklardan çıkmış,
sadeliğin ve düzlüğün rağbet görmediği bir zamanda,
istikametinden şaşmadan devam ettirdiği mücadelelerle dolu
hayatı, İstiklâl Marşı’nın yazıldığı Tacettin Dergâhı’nda
noktalandığında biz milletçe kaybettiğimiz değerin farkına
vardık.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na ülke çapında, bu derece
teveccühün birden fazla sebebi iyi okunmalıdır. Bizden
sonraki nesiller için Muhsin Yazıcıoğlu mutlaka her yönüyle
araştırılmaya, yorumlanmaya muhtaç bir konudur. Sadece;
yiğitti, dürüsttü, dava adamıydı gibi sözlerle Muhsin
Yazıcıoğlu “parantez”i açılamaz ve gerçek manâda
anlaşılamaz. Özellikle onunla gönüldaş/fikirdaş olduklarını
söyleyenler, bu “parantez”in açılımını iyi yapabilirlerse,
bu misyonun devamına zemin hazırlamış olurlar. Aksi
taktirde, bir devre damgasını vuranlar ahirete intikal
ettikten sonra o “dava” da onlarla birlikte mezara gömülmüş
olacak.
Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahsında yenilenmiş, eski dar
kalıplarını kırarak toplumun farklı kesimlerinden tasvip
görmüş bir ülkü adamı numunesine milletçe tanıklık yaptık.
Bu yeni durum, onun vefatıyla ortaya çıktı. Kutsal davalar
Alperenlerini bekliyor...
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
Bu
Parantez Açılmalıdır
Ebuzer:
Sürgündeki Ülküdaşım
Kaybeden
Kahramanlar
Fikriyatı
Ete Kemiğe Büründürmek
Aşk
Medeniyeti’nin Ülkücüleri
Paradigma
Değişimi ve Yeniden Ülkücülük
Ben
Sana Hayran, Sen Bana Düşman...
IQ’su
Düşükler ve Müslüman Avrupa
Savulun
Türkler Geliyor...
Benden
Sana “Düşman” Olmaz!
Gazze
veya Kerbela
Kalabalıkların
Yalnızlığı (2): Bizim Yalnızlığımız
Kalabalıkların
Yalnızlığı
Hangi
İnsanın Hakları?
Medeniyetin
Utanç Tablosu
Dinine
Değil Dindarlığına İtirazım Var (2)
Dinine Değil
Dindarlığına İtirazım Var
Ana!
Batı’nın
Şarklısı veya Şark’ın Batılısı
Ahlâkî
Kodlarımız
“Globallaşmanın
Pezevenkleri”
Modernizmle Gelen Devrimler
(3)
Modernizmle Gelen Devrimler
(2)
Modernizmle
Gelen Devrimler
Derdimiz
de var dermanımız da...
“Allahsız
Komünizm” ile “Allahlı Kapitalizm” Arasında
“Türkiye
sadece Türklerin değil”
SAYFA
BASI
|