ALMANYA
SİYASİ HAYATINDAKİ YERİMİZ
Gerek milli sınırlar içindeki, gerekse yurtdışındaki
Türkler, uzun yıllar gereğinden fazla politize olmuş,
kalın çizgilerle siyasi sınırlarını
çizmiş, bu uğurda hem devlet hem de halk olarak
“kurbanlar” vermiş bir milletiz.
1970’li ve 1980’li yıllarımız, Batı
Avrupa, ağırlıklı olarak da,
Almanya’daki Türkler açısından çok hareketli ve
sancılı geçti. Batı Avrupa Türkleri’ni
siyasi olarak şekillendiren, hâlâ o yıllardan
kalan izler ve izlenimlerdir. Tamamıyla Türkiye endeksli
siyasi/ideolojik yapılanmamızın birçok
eksileri ve eksikleri vardı: En başta gelen hatamız
ise, yaşadığımız ülkelerin burun
buruna olduğumuz sosyal/siyasi/hukuki gerçeklerinden
bihaber oluşumuz, onları göremeyişimz veya görmemezlikten
gelişimizdi. Hayat ve siyaset tecrübesi epey eksik olan
Batı Avrupa’daki Türkleri yönlendirenler de –bilerek
veya bilmeyerek- Avrupa gerçeklerinden kopuk, Türkiye
endeksli, bir siyasi hata yaptılar.
Eski siyasi/ideolojik alışkanlıklarını
terketmede, veya onu gelişen ve değişen Avrupa/Dünya
şartlarına göre yeniden şekillendirmede çok
geç kalan Türkiye kökenli azınlık, AB’ndeki
siyasi hayatta şimdi olması gereken noktadan çok
uzaklarda duruşu ise, beklenen bir neticedir, çünkü;
altyapıyı zamanında oluşturamadığı
için hazırlıksız yakalanmıştır.
İnsandan hariç herşeye yatırım yapan
insanımız, bugünlerde başta Almanya olmak üzere,
Avrupa’nın belli başlı (Türkler’in yoğun
olduğu) ülkelerinde politikaya soyunuyor, siyasi hayatta
kendine bir yer edinmeğe çalışıyor amma!...Nereye,
kime, hangi partiye?... “Sağcı” veya “Solcu”
kimliğini kullanmaya kalksa:
a) Bu siyasi kimlik, eskisi gibi belirgin bir kavram taşımadığı
için, yerine göre “sağcı”, “solcu”nun
savunduklarına sahip çıkıyor, veya tam tersi
de olabiliyor.
b) Yukarıdaki, ihtimalden ziyade gerçek olan bu durumun
öyle olmadığını kabul etsek bile, yani;
bir Alman’la aynı dünya görüşünü paylaşan
bir Türk, “muhafazakâr” veya “sosyal demokrat” bir
siyasi partide ne kadar ve nereye kadar anlaşabilirler?...
Meselâ, bilhassa Almanya’da yaşayan Türk kökenli bir
insana genel hatlarıyla bakış açısı
olarak, Alman ‘sosyal demokrat’la muhafazakâr kesimden
‘hıristiyan demokrat’ın arasındaki fark;
fark yok, denecek kadardır. Bu partilerde siyaset
yapacak Türk kökenli politikacı, gayet tabii olarak
mensup olduğu azınlığın farklılığından
gelen kimlikle ilgili çıkarlarını korumak ve
savunmak mecburiyetindedir. Eğer yapmaz veya yapamazsa;
şahsiyet sahibi birisi olarak kendine, değilse, azınlık
durumunda olan toplumuna ters düşer.
Alman “Yeşiller-Birlik 90” Partisi’nin bir dönem
parlemanto milletvekili olan Cem Özdemir’in Almanya’nın
haftalık ciddi dergilerinden birinde, mecliste ve değişik
ortamlarda Türk kökenli oluşuyla ilgili laf atmalar,
sataşmalar ve aşağılamaları anlatırken,
“Beni Alman vatandaşı olarak içlerine
sindirmeleri için, galiba cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç
var” babından itirafı ve acı tesbitini hatırlıyorum.
Yine bazı Alman siyasi partilerinde Türk kökenli bazı
milletvekilleri vardır: Bunların içinde, partideki
pozisyonunu, koltuğunu kaybetmemek için kendini inkâr
derecesinde küçülenler olduğu gibi, çok zor şartlarda,
klişeleşmiş peşinhükümlerle dolu
zihniyetin önüne diktiği engelleri aşmak için mücadele
verenler de var.
Gayemiz; karamsar bir tablo çizmek değil, yaşadığımız,
şahidi olduğumuz Avrupa Türkü’nün gerçeklerini
önce olduğu gibi görmek, sonra da mevcut siyasi ortamda,
kırıp dökmeden, anlayarak ve anlaşarak,
kendimizi nasıl temsil edebilir, ettirebiliz, üzerine düşüncelerimizi
–faydası olur ümidiyle- ortaya koymaktır.
Not: Gelecek yazımızda, mevcut engelleri aşarak
siyasete giriş yollarını arayacağız.
YAZARIN
DİĞER
YAZILARI:
SAYFA
BASI
|