A vitaminini unutmayın! Mevsim meyvesi gibisi yok. Strese son vermenin 15 yolu

Kendinizi değil kilonuzu yakın

·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
   
   


  BAKIŞ

               Mahmut Aşkar

 

askar@turkpartner.de



Divan Sohbetleri
Her Pazar
Saat: 20.00

"türkshow'da"


Ahlâk Kirlenmesi

      Helâl ile haram arasında bir “tampon bölge” vardır. O bölgenin arasıra da olsa ihlali, zamanla harama geçişin önhazırlık safhasına hizmet ederek alışkanlık meydana getirir. İnsan hayatındaki bazı alışkanlıklar ise,  belli bir müddet sonra “normal”laşırlar. İşte böylece haramlı bir hayat biçimi artık o kişi için sıradanlaşmış ve olağanlaşmıştır. Önceleri kişinin şahsında veya mensubu olduğu toplumun değerler dünyasında (kültürerel hayat) “haram” veya “günah” statüsünde muamele gören hal ve hareketler, daha sonraları (adamına göre) ya din veya çağdaşlık kılıfına sokularak “kanıksanır” ve de, “kanıksatılır”. Bazı mikroplara karşı bağışıklık kazanan insan vücudu gibi, toplumun millî bünyesi de, birtakım haramları bundan sonra helalmış gibi, birtakım günahları da, ya “zararsız” olarak değerlendirmeğe tabii tutar, ya da “modernlik” adına artık böylesi kavramların saçmalığına inanır.

Bu değerler bazındaki normatif değişiklikler, “namus” ve “ahlâk” gibi kavramlara şimdiye kadar yüklediğimiz mânâlardan sapmalara ortam hazırlar. Bu sapmalardaki açı giderek büyüdükçe ve sıklaştıkça, “namus kirlenmesi” ve ahlâkî sapıtmalar da, şahıs veya toplum bazında sıklaşmaya başlar. Bugün posmodernist toplumlar ve onların benimsediği hayat tarzının tesir sahasında kalan diğerlerinde, hayatın her kesiminde bu kirlenmenin giderek artışı, endişe verici, ürkütücü ve insanlık adına utanç verici bir hâl almaya başladı. Önce hava, su ve toprak gibi bütün canlıların yaşayabilmeleri için olmazsa olmazlarından olan elementleri kirlertik. Son yıllarda milletlerarası camianın en çok konuştuğu ve tartıştığı konu, “Çevre Kirliliği”dir. Çevreyi, yani yaşadığımız dünyayı kirleten insandır! İnsanın kendisi kirlenmeseydi çevre hiç kirlenir miydi?  En çok çevre kirliliğine sebebiyet verenler, sanayileşmiş toplumlar olduğuna göre; diğerlerinden daha çok yıkanan, tertemiz kıyafetler giyen,  herşeyiyle daha sıhhî (hijyenik)  bir hayat sürenler çevreyi niye daha çok kirletmiş olsunlar, diye de insanın aklından gayriihtiyari bir soru geçiyor. Başka bir ifadeyle; şu pırıl pırıl görünümlü “modern”, “çağdaş”, “medeni” ve de zengin insanların çevremizi bu denli kirletmelerini hafızamız almıyor desek yeridir.

Niyet kötü olunca...

Modernlik, çağdaşlık veya medenilik gibi kavramların çerçevesini çizen, içini dolduranların bir kesiminin vicdanı körelmiş ve niyeti bozulmuştur. Vicdanı körelmişlerde acıma ve merhamet duygusu olmaz. Niyeti bozukların ahlâkı da bozuktur. Ahlâkı bozuklar bir sepet elmanın içindeki çürükler gibidirler: Zamanla toplumun tamamına sirayet eden kirlenmelere sebep olurlar ki, buna da ahlak kirlenmesi denir. Şayet temiz ahlak sahipleri çoğunlukta olmalarına mukabil, içlerindeki bozuk ve çürüklerin üstesinden gelemiyor, tecrit edemiyorlarsa, zamanla bu leke büyüyerek bütünü kaplar ve bu sefer ‘toplum kirlenmesi’nden bahsedilir olur. Netice itibariyle, isanoğlunun önce kendisini daha sonra da diğer hemcinslerini kirletmesiyle başlayan süreç kısa zamanda çevreyi ve zamanla evreni kaplar. Bugün medenilik birinciliğini kimseye kaptırma niyetinde olmayan ülke ve toplumlar bu kirliliğin baş müsebbipleridirler.

Namussuz veya ahlâksıza karşı temkinli ve tedbirli olursanız, muhtemel tehlikeyi en azından kontrol altına almış olursunuz.  Onlar bildik isimler, tanıdık simalardır: Biri “mahallenin hırsızı”, ötekisi, “şehrin fahişesi”, diğeri de, herkesin bildiği “pezo”dur. Türkçe’de ahlak sahibi olmayana, “ahlâksız”, namus mefhumu gibi bir erdemliliği tanımayan, yok sayan veya değersiz görenlere de, “namussuz” denir. Hak etmediği halde başkalarına ait olan malı, parayı veya hizmet karşılığını değişik yollarla gaspedenlere de, “hırsız” denir. Buraya kadar herkesin bildiği şeyleri tekrarlamış olduk. Ama bizim asıl meselemiz fert ve toplum olarak; namuslu, ahlâklı ve dürüst görünüp de tersini yapanlarladır. Son yıllarda ülkemizdeki “ahlâk kirlenmesi”, “iman soğuması” veya “fikir kirlenmesi” gibi kavramlar, gelişmelere paralel olarak oluşmakta veya oluşturulmaktadırlar. Olmayan birşeyin kirlenmesi bahis konusu olamaz. Hava, su veya tabiat olduğu için havanın, suyun veya tabiatın kirlenmesinden bahsedebiliyoruz. Bu noktadan hareketle; topumlarda var olan “ahlâk” veya “namus” gibi kavramlar önceden olduğundan dolayıdır ki “ahlâk kirlenmesi” gibi, fikir, namus ve daha nice erdemlerin kirlenmesinden yakınmaktayız.

Önce ahlâk sonra çevre kirletildi

Çevre kirliliğiyle ahlâk kirliliği birbiriyle doğrudan bağlantılı, ilişkili konulardır. İnsanın yaratılışında, yani orijininde varolan namus, ahlâk, iffet, dürüstlük, merhametlilik gibi özelliklerin kirletilmesiyle başgösteren beşerî kirlenmenin doğurduğu sonuç, çevre kirlenmesidir. Varoluşundaki özelliklerin zamanla kaybolması insan denilen mahlûkatta beşerî dengesizlik meydana getirir. Sözkonusu bu beşerî dengesizlik ise, ekolojik dengesizliğin asıl sebebidir. Çevreyi kirleterek ekolojik dengeleri altüst eden insan,  ilk tahribatı kendisnde yaptı. Kirlenen çamaşır yıkandığında temizlendiği gibi, kir ve terden kokan vücudunuz da adamakıllı bir yıkanmadan sonra tertemiz olur ve gül gibi kokar. Ama kirletilen namusu, kirletilen ilmi veya kirletilen imanı nasıl ve ne ile temizleyeceksiniz?... Midemizi bulandıran, beynimizi çalkalandıran şey, üstübaşı kirli, fakir-fukaradan gelen koku değil! Bilâkis, pırıl pırıl giyimli, bakımlı ve parfümlü insanların, ahlâk ve vicdan kirlenmesinin neticesi olarak çürümeğe yüz tutmuş zihniyetin etrafa saçtığı kokuşmuşluk kokusudur.

Hem “namus bekçiliği”ne soyunan hem ortam ve fırsatını yakaladıklarında elin namusuna göz dikenlerle, hem “vatansever” hem de şahsî çıkarları uğruna vatanın havasını, suyunu kirleten, toprağına gaspedenlerle, hem dindar hem  de din üzerinden güç ve servet kazananlarla fert ve toplum olarak görülmesi gereken hesabımız olmalıdır. Hâyâ perdesi   yırtılmış bir “medeniyet” anlayışının arsız temsilcilerinin tehditi altındayız. Batı dünyasının zengin ve “medeni” ülkelerinden üçüncü dünya ülkelerine uçaklarla “seks turizmi” seferleri düzenlenmekte ve diğer taraftan, İnterpol dehşet verici bir boyutta artış gösteren “çocuk pornografisi”ne karşı çaresiz kalmaktadır. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde Alman medyasında bir araştırmanın ürkütücü sonuçları genişce yer almaktaydı: Avrupa ülkelerindeki gençlik arasında yapılan bir araştırmaya göre hapların körüklediği seks, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, tüketimi Avrupalı gençleri ahtapotun kolları gibi sarmış durumda. Yine bu konuyu yazmaya devam ederken, biraz temiz hava tenefüsü için kendimi dışarı atıyorum. Kızım yaşında genç kızların otobüs beklediği duraktayım: Duraktaki panoda kızım yaşında birisine giydirilen iç çamaşır reklamını görmemezlikten gelmek mümkün değil. Almanya’nın hemen her şehrinde şubeleri olan bu giyim firması aslında kadın iç giyiminden ziyade, kadın ve erkek üst giyimi çeşitleriyle tanınır. Duraktaki bir yaşlının ayaküstü okumakta olduğu gazetenin iri puntolarla attığı başlığa gözüm takılıyor: “Sapık baba 24 yıl kendi kızına tecavüz etti”. Bir an midem ağzıma geliyor, hem babalar hem de tüm insanlar adına hicap duyuyorum. Aynı gazetenin ilk sayfasının tam ortasında yine gencecik, çıplak bir kadın resmi...

Durakta otobüs beklemekten vazgeçerek oradan uzaklaşırken, ülkemizin “çok satan”ları arasında yer alan bazı gazetelerinin hep aynı yere koydukları seksî kadın pozları gözümün önüne geliyor. “Vahşi Kapitalizm”in elindeki en etkili reklam aracı kadını, erkeğin ve paranın hükmettği bu girdaptan kurtaracak yine kadının kendisidir.

(Not: Konuya devam edeceğiz)

 
 YAZARIN DİĞER YAZILARI:

Ahlâk Kirlenmesi
Göç Sürecinde Kültürel Kimliğin Oluşumu
Türk Olmasın da....
İslâm’ı Avrupalılaştırmak ya da...
Seçkinler ve Halk
Hüseyinleşmek (3):
Haktan ve Halktan Yana Olmak

Hüseyinleşmek (2):
Hayatın İki Tezatı

Hüseyinleşmek
Dinamiklerimizi Dinamitlemek
Treni Yine Kaçırdık
Görmemişin Oğlu
Aşk Medeniyeti
Türk Olabilmek ve Türk Kalabilmek
Nasıl Bir Türkiye?
Bölünen Benim, Memleket Değil!
Yeni Bir Dönem Başlarken
Savunma Hattındaki Türkler
 

   
SAYFA BASI
Mahmut Aşkar
Ahlâk Kirlenmesi
Yakup Yurt
1968- 2008 : 40 YILDA NEREDEN NEREYE ?
İbrahim Selamet
İHH İnsani Yardım Vakfı
Muhsin Ceylan
Zirveden görünenler
 ve bir istifa
Nuran Yelkenci
Ne Mutlu Türküm Diyene!..
Orhan Aras
Bir Türk Alpereni: İbrahim Bozyel
Ozan Yusuf Polatoğlu
Cumhuriyet Halk Partisi
Ayten Kılıçarslan
Almanya ‘artık vatan’ mı?
S. Semih Sedef
Yitik hayatlar...
Hidayet Kayaalp
Mumla eriyen umutlar
Hayrettin Çakmak
İkinci yirmiyedi, beşinci Cuma
Yılmaz Kuzucu
İyiye değişim ve beyinlerde haraket
M. Ali Aladağ
Alman Medyasındaki İslam
Üzeyir Lokman  Çaycı
Şehirlerleşme ve etkinleşmeler
Haldun Çancı
Gizlenen Gerçek Atatürkçülük ve Savunucularına Ödettirilen Bedeller
Hasan Kayıhan
Bizim "Diaspora" Show
Ali Kılıçarslan
Oy hakkı sözü ne oldu?
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Gelin TV kanallarımızın son durumunu birlikte irdeleyelim
İsmail Altıntaş
Diaspora ve Kimlik
Osman Seçmez
Hayatın gerçek adı: SU
Şefik Kantar
Papa radikallere koz verdi
Fikret Ekin
Yine İnsan
Prof. Dr. Ümit Özdağ
Türkiye'nin En Büyük Sorununa Cevap
Prof. Dr. Berhan Yılmaz
Peygamberi Doğru Anlamak
Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Şiddet ve Eğitim Sitemimiz 1
Sebahattin Çelebi
Şimdi....
Veli Kalli
Sorunumuz Kuş Gribi Değil
Mustafa Can
Bayram Gelince Bir Şeyler Olur Bana Canım....
İsmail Tüysüz
”Avrupa’nın Anası Anadolu” Konferansına İlgi Büyüktü
Erhan Türbedar
Kosova’ya İki Yeni Bakanlık Devrediliyor (?)
Serdar Çelebi
Fransa olayları ve Avrupa’da ‘Yeni Irkçılık’
Yakup Tufan
Fransa’nın İmajı
Betül Parlar
Hey du...
Şensel Aşkın
Bilginin/Doğruların Etkinliği
Halil Gülel
Gerçek Güzellik
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Sizden Biri
Sen neymişsin be abi?
Alperen Çelik
Yeni Vietnam IRAK
İsmail Altıntaş
İslâm Dininin Engellilere Sağladığı Kolaylıklar
Latif Çelik
Ayný acýyý duyanlar en samimi olanlardýr
Dr. Nebil Bozdoğan
Kozmetik cilt tedavisi amaçlı lazer uygulamaları
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç