RAMAZAN
AYI´NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Değerli dostlar !
Daha dün gibi geliyor insana „Merhaba
Ya Şehr-i Ramazan“ deyişimiz. Hoş geldi
safa geldi.
Ne de güzel coşkulu, huzur verici ve manevi bir gelişti
o. Gelişi gönüllerimizi ferahlatmış, hayatımızı
anlamlandırmıştı. Gündelik hayatın sıkıcı
yanlarından rahmetiyle çekip almıştı bizi
kendisine. Rahmet ayıydı Ramazan, yağmurun
adı da rahmetti, toprak yağmurla bayram ediyor,
onunla kucaklaşıyor hasret sona eriyordu; ruh ve
beden, gönüller ve kalpler ise Ramazanla. Ama zeval/sona
erme, zaman dilimi ve insan için kaçınılmaz sonuçtu.
Çok geçmeden müberek günleri geride bırakmanın
burukluğu kapladı yüreğimizi ve gönlümüzü.
Bu güzel rahmet ve mağfiret ayında iyi ve faydalı
işler/salih
amel yapmaya konsantre olmuştuk ki, bir de ne görelim
elvada
deme vaktimiz gelivermiş. Ramazan ayında ibadet ve
taatlerle ruh dünyamızı ve idraklerimizi derinleştirmekle
meşgul iken zamanın nasıl geçtiğini
anlayamadık bile.
Bu ayda ibadetlerimizi artırmak yanlışlarımızı
azaltmak yada terketmek başlıca amaçlarımız
arasındaydı. „Oruç
tutunuz umulur ki (günahlardan) korunasınız“
(Bakara Suresi/183) buyuruyordu Yüce Mevlamız. Ramazan
yakmak anlamını da kapsıyordu; irtikap edilen günahları
yakmak. Ramazanda içsel anlamda arındık, tevbe
ettik, Allah´tan (c.c.) affımızı diledik, O´na
dua ettik, yakardık. Geceleri namaz kılarak gündüzleri
oruç tutarak Allah´a kulluk görevlerimizi yerine getirmeye
çalıştık. Yalan dedi-kodu, gıybet gibi
sevimsiz davranışlardan uzak durarak ahlakımızı
güzelleşirmeye gayret ettik. „Sizin
en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır“
(Hadis-i Şerif) düsturuna layık olmak için
çaba sarfettik.
Bu noktada keşke
her saatimiz, günümüz, ayımız Ramazan veya
Ramazan gibi olsaydı demeden edemiyor insan. Fıtratımızdaki/doğamızdaki
insani taraflarımızı ön plana çıkarmaya
çalıştık. Oruç tutarak bir miktar aç kalışımız
bize fakirleri/yoksulları hatırlattı. Sabrı
öğretti.
Egoizmimizi/Bencilliğimizi kırdı. Bizim gibi
oruç tutan ama muhtaç olanların durumunu düşündürdü.
Zekat,
fitre,
fidye,
infak
ve sadaka
gibi İslam dininin sosyal
yardım amaçlı emir ve tavsiyelerini yerine
getirmek suretiyle yardımlaşma duygularımızı
zirveye ulaştırdı. Allah Rasulünün „Komşusu
aç iken kendisi tok yatan olgun bir mümin olamaz“
buyurduğu evrensel
mesajını daha iyi anlamamıza vesile oldu.
Sahur ve iftarlarla, teravih namazlarıyla, Itri´nin
Segah makamında bestelediği yanık nameleri hala
kulaklarımızda çınlayan salat-i
ümmiyylerle, davetlerle içiçe müthiş bir
hermoniyi, ibadet etmenin ve paylaşmanın verdiği
gönül huzuru ile erdemi
tattık. Öyleki iç dünyamız tarif edilemez hoşluklarla
doldu.
Bu ayı değerli kılan Kuran-ı Kerimi
mukabele şekliyle okuduk. Çünkü mukabele sünnetti,
Cebrail (a.s.) ile Hz. Muhammed´in (s.a.v.) karşılıklı
Kur´an okumasıyla ritüel halini alıyordu. Böylece
Kuran´ın muhatabının insan ve toplum olduğu
bilincini yeniden düşünme firsatı ortaya cıkmış
oldu.
Gücü yetenler anlamıyla da ilgileniyordu Kur´anın.
O´nu doğru anlamaya çalışıyorlardı.
Anladıklarını yaşamaya gayret ediyorlardı.
Belki kimimiz Kur´anla daha fazla ilgilenmeye, o´nunla bağlarını
daha da güçlendirmeye karar verdi. Kim bilir Kur´an´ın
yol gösterici olduğunu anlayanlarımızın
sayısı artmıştı. İslam´ın
özünü ve o´nun
entellektüel boyutunun da gözden uzak tutmamamız
gerektiğini kavramaya yönelik motivasyonumuz beslenmişti
bu manevi atmosferde.
İslam aleminin içinde bulunduğu acıklı
durumu iftar saatlerinde televizyonlarından veya önündeki
yayınlardan görerek iç çeken ve bu acıklı
durumdan kurtulunması için duaların kabul
edildiği saatleri vesile bilerek Allah´a dua edenlerimiz
de olmuştur herhalde.
Yine bu ayda Söz´le/kelam
anlam
bütünlüğü/yorum, anlamla
/amel
pratik birbirine çok yaklaşmıştı.
Hiç
bir ümmete ve dine nasip olmayan bin aydan daha hayırlı
bir gece olan Leyle-i
Kadir=Kadir Gecesi Ramazan ayındaydı. Müslümanlar
için büyük müjdelerle dolu bir geceydi. Müslümanlar bu
geceyi güçleri nisbetinde dolu dolu ihya etmişlerdi.
Alemlere
rahmet olarak gönderilen (Enbiya Suresi/107) Hz. Muhammed´in
(sav) risalet/elçilik görevini Allah tarafından gönderilen
Cibril-i Emin/ Cebrail´den Cebel-i Nurda/Nur Dağında
aldığı aydı bu ay. İnsanlık
tarihinde her insana nasip olan bir görev değildi bu görev.
Şerefli ama bir o kadar da çetin, fedakarlık ve
sorumluluk gerektiren bir görevdi. Rasulullah aldığı
risalet görevini başarıyla yerine getirmişti.
Bu arada O´nun
hayatını her yönüyle kendimize örnek almamız
gerektiğini belirtmeliyiz. Çünkü O´nun
hayatında Üsve-i
Hasene/güzel örnekler vardır. O´nun
yolu mutluluk yoludur.
Kısaca nasiplendik, şarj olduk. Kalplerimiz yumuşadı,
nurlandı. Karşılıklı hoşgörü sınırlarımız
genişledi. Kendimizle ve birbirimizle barıştık.
Bireysel ve toplumsal düzlemde huzur, iç aydınlığı
ve esenlik bulduk. Onbir aylık gıdamızı
almaya çalıştık. Birlik ve beraberliğimizi
güçlendirdik. Ruhumuz ve bedenimiz dinlenerek dinginleşti
ve asli hüviyetine döndü. Ramazan ayında ruh ve
bedenimiz gerçek ahengine kavuştu.
Sizlere kutlu zaman dilimi olan Ramazan ayından bir kesit
sunmaya çalıştım. Umarım Ramazan ayında
kazandığımız güzellikler Ramazandan sonra
da devam eder. Güzel de olur o zaman. Bu konuda şu söz
bize ışık tutabilir diye düşünüyorum: “İşlerin
en güzeli az da olsa devamlı olanıdır.“
Hamd olsun bize kerem ve lutfuyla muamele eden Allahımıza!
Müjdeler
olsun bu kutsal zaman dilimini hakkıyla değerlendirebilenlere
!
Bu vesileyle bütün okuyucularımın Mübarek
Ramazan Bayramlarını tebrik eder,
milletimize, İslam Alemine ve tüm insanlığa
barış, huzur ve mutluluk getirmesini Yüce Allah´tan
temenni ederim.
Nice Ramazanlara ve Bayramlara!
E-Mail
Is.Altintas@gmx.de
Yazarın
diğer yazıları:
Ramazan
ayının düşündürdükleri
Olgun
Insan
SAYFA
BASI
|