İSLAMDA
ÇALIŞMA HAYATININ ZİHNİYET BOYUTU
Diğer bazı dinlerde olduğu gibi
inananlarına belli bir hayat anlayışını,
dünya görüşünü ve olaylar karşısında
belirli bir tutumu telkin ve tavsiye eden İslam dini,
inananların onu anlamaları ve yorumlamaları
çerçevesinde belirli bir zihniyeti
de beraberinde getirmiştir. Söz konusu bu
zihniyet yorumlara göre bazen aktif, canlı ve hareketli,
bazen pasif, âtıl ve durgun bir hayat anlayışını
oluşturmuştur.
Müslüman toplumun büyük bir bölümü tarafından
paylaşılan dinî inanç ve değerlerin oluşturduğu
ikinci tür olumsuz bir zihniyet anlayışı,
onların çalışma ve iş alanlarına
da
tesir etmiştir.
Çalışma hayatında
etkili olan bu zihniyetin temel sebepleri ne olabilir?
İşte bizim burada ele alacağımız
husus,
yanlış bir din anlayışının
oluşturduğu
bu sebepleri ortaya koyarak,
doğru ve uygun bir yaklaşımın nasıl
olabileceğini vurgulamaktır.
İslamın ilk dönemlerinden itibaren müslümanların
genel durumları dikkate alınırsa, zihniyet bakımından
ilk müslümanlarda dinamik bir hayat görüşünün ve
bunun sonucu olarak ta canlı bir çalışma
temposunun ve iktisadî hayatın belirtilerini görürüz.
Daha sonraları çeşitli
sebeplerle zamanla yerleşen âtıl, tembel,
donuk ve durgun bir zihniyet, müslüman toplumların özellikleri
arasına girmiştir.
Yanlış Tasavvuf anlayışının
ortaya koyduğu telakkilerle kökleşen bu anlayış,
dünyanın müslümanlar için bir hapishane, inanmayanlar
için cennet olduğunu kabül ederek, dünyadan kaçan ve
dünya karşısında pasif bir tutumu
takınan bir zihniyeti
ayakta tutmaktadır.
Böylece İslamda çalışma hayatı
bir yandan bu dünyada
kişinin yaşayabilmesi için mal, mülk edinme
ihtiyacından dolayı dünya malıyla
ilgilenmesi, diğer yandan, dünya malının
müslümanı Allah yolundan alıkoyma tehlikesine karşı
oluşturulan züht ve riyazet anlayışı çerçevesinde
oluşturulmuştur. Bu iki kutup arasında
yapılan tercihler
ya da birinin diğerini aşması, çalışma
zihniyetinin çizgisini belirlemektedir.
Gerçekte, İslam her şeyden önce
dünya ve ahiret dengesini sağlayan bir dindir. Böyle
olmasına rağmen, belirli dönemlerden sonra yanlış
yorumlanan zühd ve riyazet anlayışının
etkisiyle dünyaya karşı takınılan olumsuz
tavrın, bu dengenin bozulmasına sebep olduğu görülmektedir.
Oysa "Allahın sana verdiği nimetlerle Ahiret
yurdunu da kazanmaya çalış, bu dünyadaki nasibini
de unutma" diyen ve "Yarabbi bize dünya'da ve
Ahirette iyilik ver" diye dua etmemizi isteyen Allah dünyadan
el ayak çekmemizi ya da dünya nimetlerine sırtımızı
dönmeyi istememektedir. Kur'anda Ali İmran süresinin
14. ayetinde geçen "kadınlar, oğullar, yükler
dolusu
altın ve gümüşler" bunların
hepsi, sırf dünya malı olduğundan dolayı
kötülenmemiştir. Kötülük bu sayılanların içinde,
kendinde değil, bunlara sahip olanların niyetinde,
onları kullanmasında ve onlara yüklediği çeşitli
anlam ve görevlerdedir. Bir hadisi şerifte belirtildiği
üzere "Her ne şey ki seni Rabbinden çekip kendisi
ile meşgul ederse dünya işte odur!". O halde
uzak durulacak, sakınılacak süflî bir şey
varsa o içimizde taşıdığımız kötü
duygulardır. Yoksa Araf süresinin 31. ayetinde
belirtildiği gibi "Allahın kulları için
çıkardığı zinetleri ve güzel rızıkları
kimsenin haram kılmaya" hakkı yoktur. Çünkü
Allah "Bakara süresinin 29. ayetinde "yeryüzünde
ne varsa insanlar için yarattı"ğını
bildirerek, Neml süresinin 86. ayetinde "geceyi
dinlenmeniz için karanlık ve gündüzü çalışmanız
için aydınlık yarattığını görmediniz
mi?" diye uyarmakta, çalışma ortamını
bizzat kendisinin yarattığını beyan
etmektedir. Bu ve buna benzer ayet ve hadislerin
her biri çalışmayı teşvik
etmektedir.
Dünya ve içindekilerinin
kötü ve Allahtan uzaklaştırıcı
olması, Hadîd süresinde belirtildiği gibi
"bir oyun, eğlence, bir süs ve övünme, mal ve
evlatların çokluğu ile yarış etme ve
gururlanmadan dolayıdır. Yoksa gurur ve hırsa
kapılmadan, taşkınlıkları önleyecek
şekilde sınır koyduktan sonra hangi tür dünya
malı olursa olsun helal yollardan bunlarla meşgul
olmanın İslam açısından hiç bir mahzuru
olmadığı gibi bu bir görevdir.
Maalesef İslam dünyasında belirli dönem ve
yerlerde tasavvufî gelenek içinde yer alan zühd ve riyazet
anlayışı ve Ahiretin ebediliğini
vurgulayan ayetlere bakarak dünyanın önemsiz olduğu
şeklinde yorumlanması, dünyaya karşı
ilgisizliği, pasiflik ve tembelliği körüklemiş,
tabiatıyla bu anlayış olumsuz bir zihniyeti doğurmuştur.
Söz konusu zihniyetin özelliği hayata karşı
ilgisiz, çevreye karşı bilgisiz,
zamana karşı isteksiz
kalmaktır. Çalışma hayatı bağlamında
bu cümlemizi açacak olursak ihtiyacı kadar üretim, bugüne
yetecek kadar rızık temini, bu düşüncelerin
sonucu olarak uzlet hayatına çekilme ve insan ömrünün
ahirete nazaran çok kısa olduğunu dikkate alarak
zamanı iyi kullanamamaktır. Oysa Allah "Namaz
bitince yer yüzüne dağılınız ve işlerinizle
meşgul olunuz", diye emretmekte, Allah Rasülü
"kişinin çalışmasını, üretimde
bulunmasını ve ailesini geçindirmesini Allah
yolunda cihad ve gündüzleri oruç, geceleri namazla geçirme
ile bir tutmaktadır." Peygamberimiz "Beş
şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini
biliniz derken "zamanı iyi kullanmaya" önemle
vurgu yapmıştır.
Devam
edecek
SAYFA
BASI
Yazarın
diğer
yazıları:
İslamda
çalışma hayatı
Din
Anlayışımıza Dair
Selam
SAYFA
BASI
|