·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


  DUYGULAR

     Ayten Kılıçarslan

 


a.kilicarslan@t-online.de


Erkekler farklı mı ölür?

Bu başlık sizi şaşırtmasın! Burada ölüm mevzunu işlemek istemiyorum. Ancak, eğer ölüm hayata dair ise ve her birimiz (insanları kastettiğim herhalde anlaşılıyordur) bir gün ölecek ve kıyamette yeniden diriltilerek hesaba çekileceksek, ölümsüz bir hayat, ölümü düşünmeden yaşanmış bir hayat olamaz.

İyi de insanlar ölümü düşününce ne yaparlar? Gelin bunları alt alta sıralayalım. Benim aklıma gelmeyen, şu an okuduğunuz metne yansımayanları ise sizler ekleyin:

-          Ölmekten korkarlar.
-          Yakınlarına daha bir sıcak sevgi ve merhametle bakarlar; ölümü düşündükten kısa bir müddet sonra (bu bazen birkaç saniye sürebilir) yeniden etraflarını farkında olarak veya olmayarak üzmeye devam ederler.
-          İbadetlerini zamanında ve harfiyen yerine getirmeye karar verir ve bundan caydıklarını, bir sonraki zamana kadar farketmezler.
-          Günah işlememeye karar verir ve cehennemden korkarlar.
-          Telefona sarılıp uzun zamandır aramadıkları insanlara bir “alo” der, küstükleriyle nasıl barışacaklarının hesabını yaparlar.
-          Akıllarına geride bırakacakları sevdikleri gelir ve hayattan kopmak istemezler, fakat çaresizliklerini farkederek üzülür, ağlamaklı olurlar.
-          Geçmişlerini düşünür ve onlara bir fatiha okumak isterler.
-          Vasiyetnamelerini hazırlamayı düşünürler.
-          Hayır yapmak isterler.
-          Öldükten sonra arkalarından hayırlı birşey bırakamamanın veya yeterli derecede bırakamamanın üzüntüsünü çekerler.
-          Öldükten sonra unutulmaktan korkarlar.
-          Eşlerine daha fazla şefkat gösterirler.
-          Ağlarlar v.s., v.s...

Açıkçası bu davranış biçimlerinin erkeklerde ve kadınlarda farklılık gösterip göstermediğini araştırmak isterdim. Böyle bir araştırma var mı, bilmiyorum. Fakat yapmak isteyenlerin birkaç veriyle yetinmemelerini salık veriririm. Bu araştırmanın genel geçer olabilmesi için en az ellişer erkek ve kadınla konuşur, mümkün mertebe her yaş gurubunu da bu araştırmaya dahil ederdim. Şimdiden açıklayabilirim:  Benim tezim, sonucun erkekler ve kadınlar açısından değişiklik arzetmeyeceği istikametinde...

Bir diğer merak ettiğim konu da erkek ve kadınların ölüm döşeğinde ne gibi farklılıklar gösterdikleri... Yani sekerattaki erkek ve kadın farklı mı davranış gösterir? Erkeğin mi yoka kadının mı ölümü daha zor ve acılı olur? Hatta ben bunun da araştırılmasını istiyorum. Burada da tezim, erkek ve kadının ölüm sırasındaki davranışlarının ve çektikleri ızdırabın cinsiyetleriyle değil, karakter yapıları ve inançlarıyla bağlantılı olduğu, değilse bir farklılk göstermeyeceği istikametinde...

Bence erkekler ve kadınlar, ölen yakınlarının arkasından da eşit oranda acı duyarlar. Tek fark, bu acıyı dışa yansıtma ya da yansıtmama biçimlerindedir. Sizlerle paylaştığım bu tezlerimin doğru olduğunu var sayarak, erkek ve kadının birbirinden farksız, hatta birbirini tamamlayan birer varlık olduğunu iddia ediyorum. Bir kimsenin, kendisinin diğerinden daha üstün olduğunu iddia etmesinin, bu dünya açısından gelip geçici bir anlamı varmış gibi görünse de, kabirden başlayarak hesaba çekileceğimiz ve bedel ödeyeceğimiz veya mükafatlandırılacağımız o gerçek alemde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. İşte bu son cümleyi herkesin paylaştığı kanaatindeyim. Pek çoğumuz böyle düşünürüz. Ancak, bu doğrultuda davranıyor muyuz, o ayrı bir konu...

Pek çok insan fizyolojik özelliklere dayalı bir hakikati genellemeyi tercih ederek, erkeklerin kadınlardan daha güçlü olduğunu savunur. Çünkü erkek daha kaslıdır. Bu dünyada bir başka önemli ve geçerli varsayım da güçlünün haklı olduğu varsayımıdır. Her ne kadar güç ve hakkın paralelliği olması gerekeni değil, uygulamayı anlatsa da... Bütün dinler ve ahlaki değere sahip söylemler, hakkı güçle doğru orantıda olmaktan kurtarmaya çaba sarfederler. Yani hak, haklının olmalıdır, güçlünün değil. Güçlünün haklı olduğu tek alem, hayvanlar alemidir: Orada büyük balık, küçük balığı yutar. İnsan ise eşref-i mahluktur ve birbirinden üstünlüğü ancak takvasında gizli olabilir. Takva sahibi insan ise zaten güzel ahlaklı insandır. Yani burada kadın erkek ayırımı da, kadın erkek üstünlüğü de söz konusu değildir, olamaz da... 

O halde, nedir bu kavgaların, bu mücadelelerin sebebi? Hesap gününü unutarak iddia edilen “erkek daha güçlüdür, erkeğin dediği olur” safsatasının sebebi ne?

Erkeğin dediği olunca, kadın erkeğinin sözünden çıkmayınca, dayak cennetten gelen bir nimet sayılıp, olsa olsa onun cennetten kovulmuş olabileceği espirisi akla hayale gelmeyince, evde kası daha güçlü olanın borusu ötünce, kim ne kazanıyor, kim ne kaybediyor? Kadına acı çektiren, onu insan yerine koymayan, “ille de ailenin reisi benim” diyen erkek adamın kefeni sırma mı oluyor? Otomatik olarak cenneti mi boyluyor? Her sorumluluğu hanımına yıkıp çocuklarının eğitimi, gelişmesi ve sevilmesi işinden kendini sıyırınca, kıyamette sorumlu olduğu çocuklarının durumuyla ilgili hesaptan mı kurtuluyor? Mahkeme-i Kübra’da, “ben evin reisiydim, her bir karar benden sorulurdu, ancak karım üzerine düşeni yapmadı, kendisine yüklediğim bulaşık, çamaşır, yemek, çocuk bakımı, misafir ağırlama, alışveriş işlerinden zaman ayırıp çocukları iyi eğitemedi “diyerek sorumluluğu hanımına mı yükleyebileceğini zannediyor?

Halbuki hayatı beraber kucaklamak; gerçek anlamda paylaşmak, mutuluğu, sevinci, acıyı, hastalığı, sağlığı, idealleri, hayalleri beraberce yaşamak, erkek-kadın elele vererek ailemize, kendimize ve topluma karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek, yükümüzü hafifletmek... bunları başarabilsek hayat ne kadar kolay olur, hayattan zevk almak, beraberce eserler meydana getirip insanlığın hizmetine sunmak bize ne kadar çok güç katardı.

Neticede erkekler farklı ölmüyor; kadınlar da... Mezara beraber götürebileceğimiz tek maddi varlık beş metrelik kefen bezi, sadece zenginle fakiri değil, kadınla erkeği de eşit seviyeye getiriyor, yani aslına döndürüyor.

Topraktan geldik, toprağa dönüyoruz vesselam.

E-Posta: a.kilicarslan@t-online.de


Yazarın diğer yazıları:

Erkekler farklı mı ölür?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Aman, çifte kavrulmayalım!
Avrupa aydınlanmış da...
Hollanda’da pişti, üzerimize düştü
Kadınlar siyasetin neresinde?
Azınlık Türk kadın hareketi var mı?



SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Ayten Kılıçarslan
Erkekler farklı mı ölür?
Sebahattin Çelebi
İstanbul, hiçbir şeyim...
Mahmut Aşkar
Beyinlerin  İşgali
Halil Gülel
Sanatcının Elindeki Taş
M. Ali Aladağ
Dünyaya  Çekidüzenden  Önce...
Hidayet Kayaalp
Övgülerle sövgüler arasında
Fikret Ekin
Komplo Teorisi Yok-1
Orhan Aras
Ali ile Nino hala yaşıyor
Yılmaz Kuzucu
Estetik, armoni ve renklerin dili
Şensel Aşkın
Küresel ruh krizi
Mustafa Can
Kadın mı Bırak Gitsin….
Serdar Çelebi
ETU (Europaische Türkische Union)  ne yapıyor?
Betül Parlar
Sigara Bağımlılığı
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Şefik Kantar
Bir Yürüyüşün Anotomisi
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Üzeyir Lokman Çaycı
Hanga Hunga
Yakup Tufan
Uyum nedir?
M. Ali Aladağ
Gurbet düğünleri
Latif Çelik
Yanlış ata oynamanın bedeli
Sizden Biri
Seccadem
Ismail Tüysüz
Zamanı saklamanın sihri
İsmail Altıntaş
Akıl, Vahiy ve İslam Toplumları...
Ali Kılıçarslan
Sömürge Medeniyeti
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç