A’dan
Z’ye plan olsanız ne yazar?
Hükümet,
3 Ekim’de başlaması beklenen müzakerelerin
Avusturya’nın tutumu yüzünden çıkmaza uğraması
üzerine B ve C planlarından bahsediyor. Açıkçası
bu “söylenti”ye bir cümle ile karşılık
vermek istiyorum. Eğer müzakerelere başlama karşılığı
olarak sizden Kıbrıs’ı tablet üzerinde
sunmanız ve yanına da tatlı olarak “sözde
Ermeni soykırımını” tanımanız
isteniyor, aparatiflerden de insan hakları bahanesiyle Türkiye’nin
bölünmesini başlatacak her türlü plana “olur”
vermeniz talep ediliyorsa, ki durum bundan daha vahim ve
şaka götürmez bir manzara arzediyor, hükümete o
masadan temelli çekilmekten başka bir vazife kalmamış
demektir.
Masadan blöf yapmadan, tamamen çekilmeyi içine almayan,
A’dan Z’ye kadar ne kadar plan olursa olsun, sonuç ne Türkiye’ye,
ne Türk insanına, ne de hükümete veya akıl veren
kişi ve yerlere yaramayacaktır. Çünkü bu tür mönüler
boğaza tıkanır. Pişirende de yiyen de hal
bırakmaz.
Avrupa, hem stratejik anlamda hem de coğrafi anlamda ne
kadar genişlerse genişlesin, ne ökolojik olarak, ne
ekonomik olarak, ne de yeraltı ve yerüstü
zenginlikleriyle uzun vadede gelecek vadetmemektedir. Dünyanın
da Türkiye’nin de geleceği Türkiye’nin şu anda
sahip olduğu topraklardan başlayarak Misak-ı
Milli sınırları içindedir, Ortadoğu’dadır,
Uzakdoğu’dadır ve Kafkaslar’dadır. Avrupa kırtasında
bunun farkına varamayan tek ülke kalmıştır:
Türkiye.
Hal böyle olunca gerek ekonomik, gerekse startejik ve ökolojik
anlamda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmek üzere
diretmesinde Türkiye adına hayır yoktur. Tam
tersine AB ülkelerinin, Türkiye’nin AB’ye girme çabalarına
“hayır” diyenlerin bu “hayır”ında bir
hayır vardır. Ne yazık ki, Türkiye’nin, daha
doğrusu şu an Türkiye’yi yöneten kişi ve
kurumların bu hayırı görmemelerini kullanarak
blöf yapılmaktadır. Hele bir hayır deyip
masadan çekilinsin ve o masaya dönülmeyeceğinin kararlılığı
gösterilsin, Türkiye’nin peşinden koşulacaktır.Diyelim
ki, kısa vadede kimse Türkiye’nin ardından koşmadı,
zamana bırakıldı, bu Türkiye’ye ne
kaybetirir? Kosakaca bir hiç. Zira şu an Türkiye zaten
oyalanan ve oynanan bir ülkedir.
Bu görüntüyü Türk insanı haketmemektedir. Türk
insanı değince akla şu an Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içinde yaşayan tebaa gelmesin.
Bir ülke kısa bir sürenin ürünü, bir millet kısa
bir dönemin ürünü olmadığına göre, Türk
insanı değince aklınıza Mete Han’dan bugüne
gelip geçenler, Hilafet sonrasında ümidini bağımsız
Türk devletine bağlayan Müslümanlar ve en az beşbin
yıllık yazılı kaynaklara kadar takip
edebildiğimiz bir dili konuşan coğrafyanın
insanları gelmelidir. Bu da milyonlarca beden,
milyarlarca ruh demektir.
Avrupa ile diyalogda kalmak için kapıda beklemenin bir
anlamı yoktur. İnsanlık her an diyaloğa
muhtaçtır. İnsanlığın kökleri Hz.
Adem ve Havva’ya dayandığına göre bu diyalog
zaten sürecek, insanlar birgün eşit olduklarının
şuuruna varacaktır. Ancak insanca yaşamak için
olmazsa olmazlardan birisi hürriyet, bağımsızlık
ve haysiyettir. Bu üç önemli değer Avrupa Birliği
için geçerli olduğu kadar, bu birliğe dahil
olmayanlar için de geçerlidir.
E-Posta: a.kilicarslan@t-online.de
Yazarın
diğer
yazıları:
A’dan
Z’ye plan olsanız ne yazar?
Seçimler
ve Azınlık Türk Kadın Hareketi İlişkisi
Göçelim,
ancak göçen olmayalım!
Erkekler
farklı mı ölür?
8
Mart Dünya Kadınlar Günü
Aman,
çifte kavrulmayalım!
Avrupa
aydınlanmış da...
Hollanda’da
pişti, üzerimize düştü
Kadınlar
siyasetin neresinde?
Azınlık
Türk kadın hareketi var mı?
SAYFA
BASI
|